Sahip olduğu kültür varlıklarının zenginliği ve çeşitliliği ile sıkça gündeme gelen Türkiye’de,1999 yıl sonu itibari ile toplam SİT alanı sayısı 5605(1), tescilli yapı sayısı ise 56376(2)’dır . Tescilli yapılar içinde sivil mimarlık örneği olarak tanımlananlar 35.464 adettir. Coğrafi olarak orta, batı ve kuzey Anadolu’ya yayılan geleneksel ahşap karkas yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yaklaşıkv%40’ını oluşturduğunu varsayarak, yaklaşık 14.186 tescilli geleneksel ahşap karkas konutun var olduğu söylenebilir. Siyasi ve yerel baskılarla tescilli yapı sayısının özellikle 1980’lerden sonra azaldığı, Türkiye koşullarında tescil işlemlerinin henüz tamamlanmadığı da göz önüne alındığında, en iyi olasılıkla günümüze ulaşan, tescile değer geleneksel ahşap karkas konut sayısının 20.000vcivarında olduğu varsayılabilir. Genel bir karşılaştırma için, Konya büyüklüğünde olan Hollanda’nın geleneksel başkenti Amsterdam’daki tescilli yapı sayısının 7000 olduğu göz önüne alındığında, çağdaş ölçütlere göre yapılacak bir değerlendirmeye göre ülkemizdeki tescilli yapı sayısının çok az olduğu açıkça görülür.
Uygarlıkların beşiği olarak tanımlanan Türkiye’de, kültür varlıklarının korunmasına ayrılan kaynaklar ve bu varlıklara karşı tutumlar irdelendiğinde, yine çağdaş ölçütlere göre en yakın komşularımızdan bile (Yunanistan, Bulgaristan gibi) çok gerilerde kaldığımız söylenebilir. Bu durumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyolojik nedenleri olduğu bilinmektedir. Ancak kültür varlıklarına yapılan müdahaleler incelendiğinde, yukarıdaki nedenlerin yanı sıra teknik açıdan da pek çok yetersizliğin olduğu, koruma konusunda yetişmiş farklı disiplinlerden uzmanlarımızın bulunmadığı görülür.
Bu genel çerçeve içinde bu yazıda, tarihi özellikler sunan geleneksel ahşap karkas konutların koruma sorunları ve bu alanda inşaat mühendisliğinin bir disiplin olarak konumu tartışılacaktır. Bu bağlamda mevcut sistemde inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluklar ve uygulama sorunlarının gündeme getirilmesi amaçlanmaktadır.
Ahşap Karkas Yapıların Güncel Durumu
Bugün, kentlerin eski merkezlerindeki konut dokularını oluşturan ahşap karkas konutlar, içinde bulundukları çevrenin ve kullanıcıların değişmesine koşut olarak pek çok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kent merkezlerindeki rant bu yapılar için en büyük tehdittir. Yakın çevrede çok katlı yapılara olanak veren imar hakları bu konutlar üzerindeki baskıları artırır.
Genellikle düşük gelir gruplarının barınma alanına dönüşen ve prestij kaybeden eski kent merkezlerinde, mal sahipleri tarafından terk edilip bölünerek kiraya verilen geleneksel konutlar kapsamlı değişimlere konu olurlar. Yapıların yatayda ya da düşeyde bölünmesi, kat/kütle eklenmesi, iç plan şeması ve cephe düzeninin değiştirilmesi, yoğun kullanıma bağlı yeni servis hacimlerinin eklenmesi, avluların kütlelerle doldurulması gibi müdahaleler bu yapılarda yaygın olarak gözlenir. Teknik açıdan yapılara bilinçsizce yapılan bu müdahaleler yapıların yıpranmasını hızlandırır. En az yüzyıldır ayakta olan, pek çok deprem geçirerek yapısal açıdan sağlam olduklarını kanıtlayan, ancak ahşap oldukları için yaygın önyargılara konu olan ve geçici gözüyle bakılan bu yapıların bakım ve onarımları için düzenli ve bilinçli müdahaleler yapıldığı maalesef söylenemez.
Bilindiği gibi Türkiye koşullarında devlet, tescil ettiği bu yapıların korunması için yaygın maddi destek/kredi sağlamamaktadır. Mal sahipleri ise, yapıyı yıkarak yerine yeni yapı yapmayı amaçlarlar. Zaten düşük gelir grubunda olan kiracıların ise yapıların bakım ve onarımı için kaynak ayırmaları beklenemez.
Bu koşullar ve çelişkiler içinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları tarafından, 2863 numaralı yasa ve ilgili mevzuata göre, “kültür varlığı” olarak tescil edilen ahşap karkas konutların korunması için kararlar üretilir. Ancak mevcut sistem içinde mal sahiplerini yönlendirecek araçlar ve kaynaklar olmadığı, ayrıca kültür varlıklarının korunması konusu toplumsal açıdan bir gereklilik durumuna gelmediği için; kamu adına özel mülkiyete sınırlamalar getiren bu kararlar, sadece durumdan mağdur olan mal sahipleri tarafından değil, toplumdaki aydın gruplar tarafından bile tam olarak benimsenmez ve sahiplenilmez. Halbuki, kültür varlıklarının korunması ve onarımı, bu yapıların tanım ve statüleri gereği yasal açıdan Kültür Bakanlığı ve Koruma Kurullarının inisiyatifinde gibi görülse de, toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesi gereken bir konudur.
Yüksek katlı yapı üretiminde ahşap sistemlerin sınırlı olanaklar sunması, ahşabın yangına karşı direncinin düşüklüğü, biyolojik bozulmaya açık olması, ahşap kullanımının ormanların yok edilmesine neden olması gibi dezavantajlarla üreyen yargılar, ülkemizde ahşap sistemlerin yapı üretiminde kullanımını engellemiştir. 1970 sonrasında yaşanan hızlı kentleşmeye koşut betonarme sistemlerin tek seçenek olarak görülmesi, inşaat sektörünün betonarme tekniği odaklı gelişmesini sağlamıştır. Bu süreçte Anadolu’da usta çırak ilişkisi ile oluşmuş geleneksel yapım teknikleri unutulmuş, bu teknikleri uygulayan ustalar ise yok olmuştur.
1999 yılı depremleri sonrasında betonarme yapılarda izlenen ağır hasarlar, deprem bölgesinde ki İzmit, Adapazarı ve Değirmendere gibi yerleşmelerde (artık sayıları çok az olmakla birlikte) geleneksel ahşap karkas yapıların depremi hasarsız yada az hasarla aşmaları, ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki yaygın anlayışların sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Hafif ve esnek olmaları nedeni ile ahşap karkas yapıların depremlerde diğer sistemlere oranla daha yüksek performans gösterdikleri bilinmektedir. Ahşap karkasla kısa sürede yapı üretiminin sağlanması, malzeme giderlerinin düşüklüğü, günümüz teknolojisiyle çok katlı (3-5 kat) yapı üretiminin ve yangın güvenliğinin sağlanabilmesi gibi temel nedenlerle ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, özellikle depreme hassas bölgelerde konut üretiminde ahşap karkas teknik tercih edilmektedir. Nitekim Marmara depremi sonrasında, bu durumun farkına varan İstanbul’daki üst gelir gruplarının kendi güvenlikleri için ahşap karkas konutlar yaptırmaya başladıkları bilinmektedir.
Deprem mühendisliğinin bir uzmanlık alanı olarak gelişimine koşut olarak, 1960’lı yıllardan bu yana gerek yeni, gerekse geleneksel ahşap karkas yapılar depreme dayanıklılıkları nedeni ile Türkiye dışında pek çok ülkede araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu araştırmalar, depremden korunmak için ahşap karkas yapı üretiminin ciddi bir seçenek oluşturduğunu görüşünü savunur. ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bu tekniğin yaygın olarak kullanımı, bu görüşlerin birer sav olarak kalmadığını, uygun teknoloji kullanımı ile ahşap sistemlerin dezavantajlarının kontrol edilebileceğini, dolayısı ile özellikle deprem koşullarında ahşap sistemlerin kullanımının pratikte geçerli olduğunu göstermektedir.
Konu tarihi geleneksel ahşap konutların korunması bağlamında irdelendiğinde ise bir teknik seçim olmaktan öte kültürel bir boyut kazanır. Zaten sayıları oldukça sınırlı olan geleneksel ahşap karkas konutlar “kültür varlığı” özellikleri taşıdıkları için korunmalıdırlar. Bu yapıların depreme karşı yüksek performans sergilemeleri ise ayrıca bir avantajdır.
Yörelere göre farklılıklar sunmasına rağmen, Anadolu’daki ahşap karkas yapı geleneğinin bazı ortak özelliklerinden söz edilebilir. Geleneksel ahşap karkas yapı, yığma taban (zemin, bodrum ve bazen ara kat) ile ahşap karkas üst kat(lar) ve ahşap oturtma çatıdan oluşur. Yığma bölümler taş ve kerpiçle inşa edilirken, dolguda taş, kerpiç, tuğla, ahşap ya da bağdadi kullanımı görülür. Yığma taban bölümünde ahşap hatıllar bağlayıcı olarak kullanılırken, ahşap karkas bölümde duvar hatılları üstüne yerleştirilen baba ve ara dikmeler özellikle köşelerde çaprazlarla (payanda) birbirine bağlanır.
Anadolu’daki ahşap karkas sistemin en belirgin özelliklerinden biri (Karadeniz’deki bazı yerleşmeler hariç) taşıyıcı sistemde geçme detaylarının kullanılmaması, bağlantıların çivilerle sağlanmasıdır. Bu özellikleri ile Anadolu’daki ahşap yapı geleneği Avrupa’daki ahşap yapı geleneğinden çok farklıdır. İngiltere, Norveç, Almanya gibi ülkelerde, taşıyıcı ahşap elemanlar birbirlerine geçme detayları ile bağlanırken, Anadolu’daki yapılarda geçme detaylarına sadece kapı, pencere, tavan gibi mimari elemanlarda rastlanır. Dolguda bağdadi tekniğinin kullanımı yapıların daha hafif ve esnek olmasına olanak tanır. Payanda sistemi, çivi kullanımı ve bağdadi tekniği geleneksel ahşap karkas Anadolu konutlarının depreme karşı dayanımını artıran özelliklerdir.
Ahşap karkas yapıların depremde yüksek dayanım gösterdiklerine ilişkin gözlemler daha önce de bazı araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Örneğin 1894 İstanbul depremi sonrasında kentteki hasarı ayrıntılı olarak inceleyen ve gözlemlerini Padişah II. Abdülhamid’e bir rapor olarak sunan Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis, toprağın jeolojik yapısına bağlı olarak hasarın mahallelere göre değiştiğini söyleyerek yapılarla ilgili şu bilgileri aktarır:
“.... Öte yandan binaların çoðunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul’daki binaların diğer yerler gibi tümüyle kargir olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır. Aksi halde zarar fazla olabilirdi. Ahşap binalar depreme şaşılacak derecede dayanmışlardır. Kalitesiz olan eski ahşap binalar bile ayakta kalmışken, yanlarında olan iyi yapılmış güzel ve yeni, hatta demirlerle bağlanmış olan, kargir binalar yıkılmışlardır. Ahşap binaların depreme daha fazla dayandıkları ortaya çıkmış, kargirler aksine nadiren ayakta kalmışlardır. Ahşaptan sonra depreme en çok dayanan binalar tuğla ile yapılanlardır.....”
Eginitis’e paralel gözlemler Ş.Z. Uzsoy ve M. Çelebi (1970) tarafından 1970 Gediz-Kütahya depremi sonrasında da yapılmıştır. Yazarların ahşap yapılarla ilgili gözlemleri şöyledir:
“..Bölgedeki hımış ve bağdadi yapılar genellikle depremde iyi davranış göstermiş yapılar olarak görünmüştür. Bağdadi şekilde yapılmış çok sayıda evlerin depremi az hasarla geçirdikleri tespit edilmiştir”
Bu makalenin yazarı tarafından Marmara depremi sonrasında bölgedeki, artık sayıları çok az olan ahşap karkas yapılarda yapılan incelemelerde de benzer gözlemler yapılmıştır. Tüm bu incelemeler değerlendirildiğinde, günümüzde korunması gerekli kültür varlığı olarak kabul edilen geleneksel ahşap karkas konutlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
- Anadolu’daki yerleşmelerin yer seçiminde özellikle sağlam kayalık zeminlerin tercih edildiği gözlenir. Savunma amacının yanı sıra, bu seçimin yüzyıllardır depreme sahne olan Anadolu’da depreme karşı da bilinçli bir seçim olduğu düşünülebilir. Örneğin Osmanlı dönemi Ankara’sının kentsel yayılma alanı tümüyle kayalık zeminlere koşut olarak ilerler (Ö. Altaban, 1987).
Yumuşak zeminlerde düşük performans gösteren ahşap karkas yapılar açısından bu bilinçli bir seçim ve önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Marmara depremi sonrasında, Izmit Kentsel Sit alanı içinde yer alan yapılarda hasar görülmemesinin temel nedeni de budur.
- Anadolu konut geleneğinde yığma bölümlerde kullanılan ahşap hatıllar, karkas sistemde kullanılan payandalar ve karkas elemanlarının bağlantılarında kullanılan çiviler bu yapıların depreme karşı dayanımını artıran önemli özelliklerdir. Nitekim Japonya’daki geleneksel konutlar özelinde yapılan araştırmalar ve geliştirilen güçlendirme önerileri bu detayları kapsamaktadır. Ahşap karkas yapıların bağlantı detaylarında metal kenetler, vidalar ya da geçme detayları yerine çivi kullanımının, çivinin daha esnek olması nedeni ile yapının esneme kabiliyetini artırdığı. Anadolu’daki örneklerde geçme detayları yapıların kapı, pencere gibi elemanlarında kullanılırken, karkas bölümde sadece çivi kullanılması depreme dayanımı artırmak üzere bilinçli bir seçimin ve uzun bir geleneğin ürünü olmalıdır.
- Karkas sistemde kullanılan bağdadi tekniği yapının yatay yüklere karşı direncini artıran bir başka özelliktir. Buna karşın dolgu malzemesi olarak taş, tuğla, kerpiç kullanıldığında bu malzemelerin ağır olması ve bağlayıcı harcın (özellikle toprak harç) yeterince güçlü olmaması gibi nedenlerle depremde bu dolguların boşaldığı ya da hasar gördüğü saptanmıştır.
- İşleve bağlı olarak -pencerelerin genişletilmesi, taşıyıcı dikmelerin/payandaların/ara bölme dikmelerinin kaldırılması, alt katların dükkana dönüştürülmesi gibi- ahşap yapılara sonradan yapılan; ana taşıyıcı ya da payandaların kaldırılması, dikme aralıklarının genişletilmesi gibi müdahaleler yapılarda stürüktürel bütünlüğünü bozarak hasara neden olmaktadır.
Bu değerlendirmeler ışığında Anadolu’daki geleneksel ahşap karkas konutların yer seçiminden, bağlantı detaylarına kadar pek çok teknik özelliği ile depreme karşı yüksek performans gösterecek biçimde inşa edildikleri söylenebilir. Bu teknik özelliklerin deneyimlere ve deneyimlerden üreyen köklü bir geleneğe dayalı olduğu açıktır. Anadolu konutlarında var olan teknik özellikleri tesadüfi seçimler olarak değerlendirmek yerine, teknik açıdan başarılarını görmek, yetersizliklerini tanımlamak ve geliştirmek ve bu yapıların korunmasını sağlamak, bu konuda çalışan farklı disiplinlerin sorumluluğudur.
Kaynak: Neriman Şahin GÜÇHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder