28 Ocak 2015 Çarşamba

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-2

Pratikte koruma konusu başta belediyeler olmak üzere farklı kurumlardan, yapılı çevrenin oluşumuna katkıda bulunan her türlü meslek grubunun uygulama alanı içinde yer alır. Günümüzde sadece plancı, sanat tarihçisi, mimar ve arkeologların mesleki ilgi alanıyla sınırlı görülen bu konu, mühendislik bilimlerinden, kimyacılara, biyologlara, hukukçulara ve işletmecilere kadar pek çok disiplinin katkısını gerektirir. Bu gruplar içinde inşaat mühendislerinin konumu kuşkusuz çok özeldir.
İnşaat mühendisleri bu yapıların bakım, onarım, sağlamlaştırma ve statik açıdan değerlendirilmelerine yönelik konularda bilgi ve karar üreterek sorumluluk alırlar. Yasal açıdan bir yapının statik yeterliliği ile ilgili imza yetkisi de sadece inşaat mühendislerine aittir. Bu süreç inşaat mühendislerinin, bir yapının olduğu gibi yerinde tutularak korunmasından, kısmi müdahalelerle onarımına kadar farklı koruma uygulamaları için teknik bilgi ve deneyime sahip olmalarını gerektirir.
Halbuki ülkemizde inşaat mühendislerinin eğitim ve uygulama sürecinde daha çok betonarme yapım tekniği konusunda uzmanlaştıkları; geleneksel ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda piyasa koşullarında taleplerinde az olması nedeni ile daha sınırlı bir deneyime sahip oldukları bilinmektedir.
Bu durumun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz inşaat mühendisliği eğitiminde geleneksel yapım tekniklerinin kapsamlı bir biçimde yer almamasıdır. Bazı bölümlerde ahşap karkas sistemlerle ilgili seçmeli dersler verilmekle birlikte(3), korunması gerekli kültür varlığı olarak tanımlanan ve günümüz tekniklerinden farklı özelliklere sahip geleneksel yığma ve özellikle ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda inşaat mühendisliği disiplininde uzmanlık veren kurumlar mevcut değildir. Yüksek lisans düzeyinde Restorasyon eğitimi veren kurumlar(4) ise bu programları genellikle mimarlara yönelik olarak sürdürmektedirler.
Yukarıda da değinildiği gibi, ülkemizdeki yasal mevzuat gereği bir yapının statik açıdan sağlamlığı, hukuki tanımı ile “maili inhidam” durumunda olup olmadığı konusunda ki karar yetkisi inşaat mühendislerine aittir.
İnşaat mühendisleri tarafından hazırlanan statik proje ve uzmanlık raporları statik açıdan “maili inhidam” durumunda olan bir tarihi kültür varlığının yıkılması ve tescil kararının iptali ile ilgili kararlarda yasal dayanak olarak kabul edilmekte, bu durum inşaat mühendislerine “kültür varlıklarının korunması konusunda” da özel bir sorumluluk yüklemektedir. Mevcut yasal sürecin gereği olarak Koruma Kurulları kültür varlıklarının korunması konusunda ki yetkilerini İnşaat Mühendisleri ile paylaşmaktadırlar.
Mevcut süreç inşaat mühendislerinin, bir kültür varlığının korunması için günümüzde var olan tüm teknik olanakları bilerek, değerlendirerek ve kullanarak ilgili statik proje ve raporları hazırladıklarını, kültür varlığının özgün malzemesi ve yapım tekniği ile korunması konusunda maksimum duyarlılık gösterdikleri varsayımı üzerine dayanmaktadır.
Tarihi bir yapının statik özelliklerinin saptanması ile ilgili Koruma Kurulları’nca yapılan istemlere koşut olarak(5), inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporlar genellikle yukarda tanımlanan duyarlılıktan uzak, yapıya ilişkin bir statik proje ve araştırmaya dayanmadan hazırlanmakta, rapor sonunda karara esas oluşturacak ve  hukuki açıdan da geçerli olan “maili inhidam” durumunu ve olası riskleri içermemektedir.
Bunun temel nedenlerin biri inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluğun farkında olmadan, yapının o anki genel kondisyonuna ve var olan ahşap yapılara ilişkin genel yargılara dayanarak görüş üretme eğiliminde olmalarıdır. Ya da yapıyı sadece var olan bir stok olarak gören ve onarımını maddi açıdan ekonomik görmeyen bir bakışla bu tür kararlar üretilmektedir.
Korumanın anayasası olarak tüm dünyada kabul edilen ve hala geçerliliğini koruyan Venedik Tüzüğü’ne göre (1964) bir yapının ya da eserin korunması, o yapının taşıdığı tüm mimari ve teknik özellikleri ile var olan  özgün yapım tekniği ve malzemesinin yerinde tutulması demektir. Yapının özgün malzemesi ile korunması, yapıda zamanın oluşturduğu “Patina”nın da korunması, izlenilmesine olanak sağlanması demektir.
Her hangi yapının kondisyonuna ve kültürel değerine bağlı olarak, yapıya yapılacak müdahaleler dolaylı koruma/bakım(6), konsolidasyon, basit onarım, restorasyon, sağlıklaştırma ve yeniden yapım gibi farklı koruma tutumlarını içerebilir. Onarım sırasında bu müdahale biçimlerinden hangisinin yapı açısından en doğru seçim olduğuna o yapı ile ilgili çalışan uzmanlar (mimarlar, sanat tarihçileri, mühendisler, vb) karar verir. Bu kararların üretim sürecinde maliyet hiç bir zaman birinci etken değildir. Önemli olan yapının bir kültür varlığı olarak özgün niteliklerinin korunmasıdır.
Oysa inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporların (akademisyenler de dahil) çoğunda bazı teknik sorunlar sıralanmakta, sonunda ise genellikle ...bu veriler ışığında, ekonomik açıdan söz konusu yapının onarımının uygun olmadığı ve yapının kültür varlığı özelliği taşımadığı ve yıkılmasının uygun olduğu(7),... gibi yorumlar bulunmaktadır. İnşaat mühendislerinin kendi mesleki alanının dışına taşan bu yorumlara dayanarak, mal sahipleri de söz konusu yapının tescil kaydının düşürülmesi talebinde bulunmaktadırlar. Bu raporların iyi niyetle hazırlanmış oldukları varsayılsa bile, inşaat mühendisleri, mal sahipleri ve bazı koruma kurulu üyelerinin “bir yapının yıkılması ile tescil kaydının düşürülmesi arasında gerek mevzuat gerekse koruma ilkeleri açısından doğrudan bir ilişki olmadığı konusunda” bilgilendirilmeleri gereklidir.
2863 (1983) nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun, “Koruma Kurullarının Görev, Yetki ve Çalışma Şekli” ile ilgili Madde 57’de (17.6.1987 tarihli ve 3386 sayılı kanun ile değişik) “Koruma Kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir” şeklinde açık bir hüküm vardır. Tescilli yapılar ve onarımları ile ilgili Koruma Kurullarının uymakla yükümlü oldukları Yüksek Kurul İlke Kararları ise son derece açıktır. 5.11.1999 tarihli ve 660 Nolu, “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları” hakkındaki ilke kararının “Yok Olan Tescilli Yapılara İlişkin İşlemler “ başlıklı dördüncü maddesi aynen şu şekildedir:
“Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen yapıların herhangi bir şekilde (yıkılmaları, yanmaları, koruma kurulundan izin alınmadan yıktırılmaları vb.) yok olmalarına sebep olanlar hakkında ceza mahkemelerinde yasal soruşturma açılmasına, Bu soruşturma sonucu yargı organlarınca verilen kararlar, kişisel yükümlülüklerle ilgili olduğundan, taşınmaz kültür varlığının korunmasına yönelik işlemlerin devamlılığını etkilemeyeceğine, bu nedenle soruşturma nedeni olan eyleme konu taşınmaz kültür varlığıyla ilgili alınmış koruma kurulu kararlarının geçerli olduğuna, ayrıca ilgili Yasaların hükümlerine göre işlem yapılmasına, Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesi gerekli olmasına rağmen, tescil aşamasından önce herhangi bir nedenle yok olan yapılar için; bu ilke kararındaki “I-Müdahale Biçimleri”nin 3. maddesindeki Yeniden Yapma koşullarının geçerli olduğuna, .... karar verildi”.
Görüldüğü gibi bu ilke kararı, tescilli veya tescil işlemi tamamlanmamış ancak kültür varlığı olarak değerlendirilen bir yapının her ne sebeple olursa olsun yıkılmasının, bu yapının tescil kaydının düşürülmesine neden olmayacağını açıkça ifade etmektedir. Bu statüde olup yıkılan bir yapı için referans verilen, aynı ilke kararının “I-Müdahale Biçimleri”, 3. Maddesindeki “Yeniden Yapma” koşulları ise şöyledir:
“Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikler taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından eldeki mevcut belgelerden (yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün yazılı sözlü,
görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulamasının koşulsuz sağlanmasına, Ancak uygulama gerçekleşinceye kadar parsellerde her türlü inşai ve fiziki müdahalenin yasaklanmasına (otopark, fuar, sergileme) yeni bir işlev ile kullanma ve aynı parselde tescilli yapı yerinde veya diğer boş alanlarda başka yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğine, Tüm bu uygulamalar için koruma kurulu kararının alınması gerektiğine,....”  
Uluslararası çağdaş koruma ilkeleri ile tümüyle uyumlu bu ilke kararının amacı tescile değer görülen herhangi bir yapının var olan özelliklerinin özgün hali ile korunmasını sağlamak ve söz konusu yapı her hangi bir sebeple yıkılırsa, bu yapının tüm özellikleri taşıyan kopyasını (replika) üretmektir. Bir kültür varlığının kopyasının üretilmesinin çok farklı nedenleri olabilir. II. Dünya savaşı sonrasında Varşova gibi Avrupa’daki pek çok kentin eski merkezinin savaştan önceki haline uygun olarak tekrar
üretilmesi (reconstruction), savaşın anılarını silmek ve toplumun moral değerlerini yükseltmek amacını güdüyordu. Michelangelo’nun Floransa’daki David heykelini hava kirliliğine karşı korumak için heykelin aslı, kentte adına yapılan bir müzeye taşındı, bulunduğu meydana ise bir replikası yerleştirildi. Böylece özgün eser uygun çevre koşullarında korunurken, eserin meydana katkısının sürekliliği de sağlanmış oldu. Bu tür uygulama örnekleri kuşkusuz çoğaltılabilir.
Türkiye’deki koruma pratiğinde İnşaat Mühendislerinin, daha çok ekonomik fizibilite öngörüleri ve ahşap yapılara karşı olumsuz tutumlarla hazırladıkları ve genellikle teknik açıdan yetersiz olan bu raporlara dayanarak “maili inhidam” gerekçesi ile yıkılan ahşap yapı sayısı giderek artmaktadır. Bu türdeki yapılardan dava konusu olan örneklerde, karara katkıda bulunan her taraf için olumsuz sonuçlar ürediği bilinmektedir. Yazarında bilirkişi olarak görev aldığı ve daha önce basına yansıdığı için (Cumhuriyet Gazetesi) burada aktarılmasında sakınca olmayan Latife Hanım Köşkü bu örneklerden biridir.
İstanbul Ayazpaşa’da bulunan köşkle ilgili, uzun yıllar süren “çabalarla” yıkım kararı alınmış, yerine yapılacak yeni bir apartman projesi ilgili kurul tarafından onaylanmış, daha sonra mahalle sakinleri tarafından açılan bir dava ile yapının yıkımdan önce “maili inhidam” durumunda olmadığı saptanmış ve yıkım kararı verenler hakkında hem kamu davası açılmış ve hem de bu kişilere meslek odaları tarafından belli sürelerle meslekten men cezası verilmiştir. Söz konusu inşaat ise 7 yıl süren davadan sonra durdurulmuştur. Sonuçtan genel olarak kimsenin yarar sağlamadığı söylenebilir. Büyük rant sağlayacak olan mal sahibi, tamamlanma aşamasında olan yapıyı durdurmak zorunda kalmış ve yasal olarak yeni çözüm üretene kadar o parselde hiçbir fiziki müdahale yapamaz duruma gelmiştir. 7 yıl süren dava sırasında ve yıkımla, yeniden yapıma harcadığı kaynakları geri alması mümkün değildir. Pek çok meslek adamının sicili bu dava sonucunda yara almıştır. Devlet yıllar süren davalarla uğraşmış ve hepsinden önemlisi Latife Hanım köşkü yok olmuştur.
Bu gibi örneklerden yola çıkarak, ürettikleri kararlarla kurullara yön gösteren inşaat mühendislerinin tarihi yapılarla ilgili olarak daha duyarlı davranmaları gereği çok açıktır. Özellikle her ne sebeple olursa olsun tescilli bir yapının yıkımının onun aynı şekilde yeniden üretimini gerektirdiğini bilerek, bu yapıların nasıl korunabileceği konusunda detaylı inceleme yapmaları ve teknik raporlarını buna göre hazırlamaları gerekir. Aksi halde sözde ekonomik gerekçelerle üretilen kararlar, aynı malzeme ve teknikle yeniden yapım koşulunda daha yüksek maliyetlerle yeni yapı üretimine sebep olacaklardır. Bu da ne korunması gerekli eser, ne mal sahibi nede ilgili uzmanlar açısından bir kazanç sağlamaz.
Neler Yapılabilir?
 Yukarıda aktarılmaya çalışılan sorunlar bağlamında Türkiye’nin, pek çok konuda olduğu gibi restorasyon ve koruma etkinlikleri açısından çok başarılı bir sicilinin olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak önemsiz ya da tekil görülen sorunları aşamalı olarak çözmek, her konuda olduğu gibi bu konuda da çağdaş ölçütleri yakalamaya çalışmak durumundayız. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olan Türkiye’nin 1980 yılında Avrupa Konseyi tarafından üretilen “Mimarlar, Şehir Plancıları, Inşaat Mühendisleri ve Peyzaj Mimarlarının Uzmanlık Eğitimi Üzerine Öneriler”i içeren metne koşut olarak, (CE, 15 Dec. 1980, Recommendation no: R(80) 16, Madran, Özgönül, 1999:238-241), koruma alanında en azından eğitim görmüş teknik uzmanlar olarak, ortak çözümler üretmek zorundayız.
Bu yazıda aktarılan inşaat mühendisleri ile ilgili sorunlar bağlamında yapılması gerekenleri ilgili kurumlarla, disiplinlerin bir araya gelerek tanımlaması gereklidir. Bu ortama veri oluşturmak üzere, restorasyon disiplini açısından kısa ve uzun erimde yapılması gerekli çalışmalar şu şekilde tanımlanabilir.
Koruma açısından ülkemizde bugün katkıları henüz tam olarak tanımlanmamış olan pek çok disiplinin (kimyagerler, biyologlar gibi) yanında, inşaat mühendisliğinin vazgeçilmez bir önemi vardır. Bu disiplinin öncelikle koruma konusunda eğitimi sağlanmalı ve eğitimli uzmanların farklı kurumlarda yer almaları (Koruma Kurulları da dahil) olanaklı kılınmalıdır. Bu bağlamda öncelikle restorasyon eğitimi veren kurumların programlarını mimarlar dışında disiplinlere açmalarını sağlanmalıdır.
Bu uzun vadeli erime koşut olarak, Inşaat Mühendisleri Odası’nın kendi mesleki alanına giren koruma konusunda üyelerini eğitmek amacı ile seminer, kurs vb. programlar üretmesi, en azından ilgi duyan mühendislerin desteklenmesi açısından yararlı olacaktır.
Bu süreçte ise İnşaat Mühendisleri Odası’nın korunması gerekli kültür varlıklarının özel koşullarını dikkate alarak bu yapılarla ilgili görüş oluşturabilecek; koruma mevzuatı, geleneksel yapım teknikleri ve restorasyon konularında kişisel seçimleri ile uzmanlaşmış ve sayıları bugün için oldukça sınırlı olan uzman inşaat mühendislerini saptaması ve bu kişilerin koruma ile ilgili konularda danışmanlık, bilirkişilik vb. hizmetleri vermesini sağlamalıdır. Kendi içinde pek çok alt uzmanlık alanına sahip İnşaat Mühendisliği’nin koruma alanında da uzmanlaşmış bir alt grup oluşturması gerekir. Bu grubun tanımlanması ve bunların yetkili kılınması için ilgili meslek odaları somut adımlar atmalı, her hangi bir inşaat mühendisinin koruma konusunda karar üretmesini olanak sağlamamalıdır. Öte yandan yine meslek odaları, kültür varlıkları ile ilgili konularda idari mahkelemelerde görev yapabilecek inşaat mühendislerinin koruma konusunda uzmanlaşmış kişilerden oluşmasını sağlamalıdır.
Bu çalışmalara ek olarak, koruma ile ilgili proje ve teknik raporlarda, inşaat mühendisleri tarafından yapılması gereken araştırmaların niteliğinin belirlenmesi gereklidir. Bu araştırmalar en azından yapıda stürüktürel bozulmaya neden olan elemanların belirlenmesini, deformasyonların tayinini, statik açıdan özelliğini yitirmiş elemanların hasarsız test yöntemleri ile tespitini ve bunların nasıl değiştirilebileceğini ya da kuvvetlendirilebileceğini içermelidir. Bu bağlamda inşaat mühendisleri tarafından hazırlanacak proje ya da raporlarda temel beklenti, yapının nasıl, hangi koşullarda onarılabileceğinin teknik olarak tanımlanmasıdır. ICOMOS Uluslararası Ahşap Komitesi (ICOMOS International Wood Committee) tarafından hazırlanmış olan “Tarihi Ahşap Yapıların Korunması Ilkeleri (Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings)” başlıklı tüzük temel veri olarak kullanılabilir (www.icomos.org/iiwc/charter.html.en).
Bu süreçte ise, Anadolu’da tescilli kültür varlıkları içinde sayısal olarak oldukça büyük bir grubu oluşturan ahşap karkas yapıların korunması konusunda yanlış örnek oluşturacak kararların üretilmemesi ve bu yapıların korunması için yukarda tanımlanan kaygı, gerekçe ve öneriler doğrultusunda Inşaat Mühendisleri Odası’nın kamu yararına çalışan bir meslek örgütü olarak katkıda bulunması ve koruma konusunda kamu adına sorumluluğu paylaşması gerekir.
(*) Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi
(1) Toplam 5606 adet sit alanının türlerine göre dağılımı şöyledir:Arkeolojik Sit Alanı: 4273; Doğal Sit Alanı:717, Kentsel Sit Alanı: 164, Tarihi Sit Alanı: 118, Diğer Sit Alanları: 334 adet.
(2) Toplam 56 376 tescilli yapının adet türlerine göre dağılımı şöyledir: Sivil Mimarlık Örneği: 35 464, Dinsel Yapılar: 5 796, Kültürel Yapıla: 5 774, Idari Yapılar: 1 533, Askeri Yapılar: 665, Endüstriyel ve Ticari Yapılar: 1 560, Mezarlıklar: 1 793, Şehitlikler: 178, Anıt ve Abideler: 268, Doğal Varlıklar: 2 352, Kalıntılar: 959, Korunmaya Alınan Sokaklar, 34 adet.
(3) Ülkemizde ahşap yapılarla ilgili literatür incelendiğinde bu durum somut olarak algılanır. Ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki üniversiteler tarafından yapılmış yayın hemen hiç yoktur. Daha çok teknik okullar için hazırlanan ders kitapları ise Anadolu’daki ahşap geleneğini içermez, daha çok Avrupa’da geliştirilen yeni ahşap teknolojisini aktarırlar.
(4) ODTÜ, ITÜ, MSÜ, Yıldız, DEÜ, IYTE gibi üniversitelerde mimarlara yönelik restorasyon programları bulunmaktadır.
(5) Bu gözlemler yazarın Ankara Kültür ve Tabiat Karlıkları Koruma Kurulu üyeliği ve konuyla ilgili bilirkişilik yaptığı dava dosyalarına dayanarak aktarılmıştır. Bu yazının amacı gereği referans verilen ilgili teknik raporlara ve dava konularına ilişkin detaylı bilgi burada verilmemiştir.
(6) Dolaylı koruma/bakım: çevre koşullarının kontrolü; konsolidasyon: var olanın olduğu gibi dondurulması; restorasyon: kapsamlı onarım; sağlıklaştırma: sınırlı müdahalelerle yapıya çağdaş gereksinimleri karşılayacak donanımların eklenmesi; yeniden yapım: reconstruction / reproduction.
(7) Burada özetlenen ve farklı yazı karakteri ile metinden ayrıştırılan görüşler her hangi rapordan doğrudan alıntı değildir. Ancak Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na 2001 yılı içinde, Kastamonu’daki iki adet kültür varlığı konut ile ilgili olarak Ankara’daki bir üniversitenin İnşaat Mühendisliği öğretim üyeleri tarafından hazırlanan bir rapor ile, yine Kastamonu’da görev yapan bazı inşaat mühendisleri tarafından gönderilen raporlardaki ifadelerden özetlenerek aktarılmıştır. Yazının amacı gereği bu raporlara doğrudan referans verilmemiştir. Ancak ilgili raporlara AKTVKK, Büro Müdürlüğü arşivinden ulaşılabilir.




kaynak: Neriman Şahin Güçhan

Kaynakça:
ALTABAN, Ö., 1987. “Kent Formunu Belirleyen Faktörler”, Ankara 1985’den 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi, EGO Gn. Md., Ajans Iletim, Ankara, sf. 7-15.
DOWRICK, D.J., 1990. Earthquake Resistant Design: for Engineers and Architects, Wiley Pub. (2.Ed.),
Chichester.
http://www.icomos.org/iiwc/charter.html.en; ICOMOS International Wood Committee, Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings.
MADRAN, E., ÖZGÖNÜL, N., 1999. International Documents Regarding the Preservation of Cultural
and Natural Heritage, METU, Faculty of Architecture Press, Ankara, pp: 238-241.
MALHORTA, S.K., RITCHIE,R.A.G., 1980. “Behavior and Reliability Analysis of Nailed Timber Connections Under Cyclic Loads”, International Conference on Engineering for Protection from Natural Disasters, Asian Institute of Technology, Bangkok, pp. 261-271.
ÖZTIN, F., 1994. 10 Temmuz 1894 Istanbul Depremi Raporu, TC Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı, Afet Işleri Gn. Md., Deprem Araştırma Dairesi, Özyurt Matbaacılık, Ankara.
ŞAHIN GÜÇHAN, N., 2001. “Türkiye’de Geleneksel Ahşap Karkas Konutların Deprem Dayanımı üzerine
Gözlemler”, Cevat Erder Armağanı, ODTÜ, Ankara (yayınlamamış bildiri).
TAKEYAMA, K., HISADA, T., OHSAKI, Y., 1960. “Behavior and Design of Wooden Buildings Subjected to
Earthquake”, Proceedings of the 2 nd. World Conference on Earthquake Engineering, Tokyo, Cilt:
III,sf. 2093-2111.
UZSOY, Ş.Z., ÇELEBI, M., 1970. 28 Mart 1970 Gediz (Kütahya) Depremi ve Yapılarda Meydana Getirdiği Hasarlar, ODTÜ, Ankara.

27 Ocak 2015 Salı

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-1

Sahip olduğu kültür varlıklarının zenginliği ve çeşitliliği ile sıkça gündeme gelen Türkiye’de,1999 yıl sonu itibari ile toplam SİT alanı sayısı 5605(1), tescilli yapı sayısı ise 56376(2)’dır . Tescilli yapılar içinde sivil mimarlık örneği olarak tanımlananlar 35.464 adettir. Coğrafi olarak orta, batı ve kuzey Anadolu’ya yayılan geleneksel ahşap karkas yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yaklaşıkv%40’ını oluşturduğunu varsayarak, yaklaşık 14.186 tescilli geleneksel ahşap karkas konutun var olduğu söylenebilir. Siyasi ve yerel baskılarla tescilli yapı sayısının özellikle 1980’lerden sonra azaldığı, Türkiye koşullarında tescil işlemlerinin henüz tamamlanmadığı da göz önüne alındığında, en iyi olasılıkla günümüze ulaşan, tescile değer geleneksel ahşap karkas konut sayısının 20.000vcivarında olduğu varsayılabilir. Genel bir karşılaştırma için, Konya büyüklüğünde olan Hollanda’nın geleneksel başkenti Amsterdam’daki tescilli yapı sayısının 7000 olduğu göz önüne alındığında, çağdaş ölçütlere göre yapılacak bir değerlendirmeye göre ülkemizdeki tescilli yapı sayısının çok az olduğu açıkça görülür.
Uygarlıkların beşiği olarak tanımlanan Türkiye’de, kültür  varlıklarının korunmasına ayrılan kaynaklar ve bu varlıklara karşı tutumlar irdelendiğinde, yine çağdaş ölçütlere göre en yakın komşularımızdan bile (Yunanistan, Bulgaristan gibi) çok gerilerde kaldığımız söylenebilir. Bu durumun siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyolojik nedenleri olduğu bilinmektedir. Ancak kültür varlıklarına yapılan müdahaleler incelendiğinde, yukarıdaki nedenlerin yanı sıra teknik açıdan da pek çok yetersizliğin olduğu, koruma konusunda yetişmiş farklı disiplinlerden uzmanlarımızın bulunmadığı görülür.
Bu genel çerçeve içinde bu yazıda, tarihi özellikler sunan geleneksel ahşap karkas konutların koruma sorunları ve bu alanda inşaat mühendisliğinin bir disiplin olarak konumu tartışılacaktır. Bu bağlamda mevcut sistemde inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluklar ve uygulama sorunlarının gündeme getirilmesi amaçlanmaktadır.
Ahşap Karkas Yapıların Güncel Durumu
Bugün, kentlerin eski merkezlerindeki konut dokularını oluşturan ahşap karkas konutlar, içinde bulundukları çevrenin ve kullanıcıların değişmesine koşut olarak pek çok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Kent merkezlerindeki rant bu yapılar için en büyük tehdittir. Yakın çevrede çok katlı yapılara olanak veren imar hakları bu konutlar üzerindeki baskıları artırır.
Genellikle düşük gelir gruplarının barınma alanına dönüşen ve prestij kaybeden eski kent merkezlerinde, mal sahipleri tarafından terk edilip bölünerek kiraya verilen geleneksel konutlar kapsamlı değişimlere konu olurlar. Yapıların yatayda ya da düşeyde bölünmesi, kat/kütle eklenmesi, iç plan şeması ve cephe düzeninin değiştirilmesi, yoğun kullanıma bağlı yeni servis hacimlerinin eklenmesi, avluların kütlelerle doldurulması gibi müdahaleler bu yapılarda yaygın olarak gözlenir. Teknik açıdan yapılara bilinçsizce yapılan bu müdahaleler yapıların yıpranmasını hızlandırır. En az yüzyıldır ayakta olan, pek çok deprem geçirerek yapısal açıdan sağlam olduklarını kanıtlayan, ancak ahşap oldukları için yaygın önyargılara konu olan ve geçici gözüyle bakılan bu yapıların bakım ve onarımları için düzenli ve bilinçli müdahaleler yapıldığı maalesef söylenemez.
Bilindiği gibi Türkiye koşullarında devlet, tescil ettiği bu yapıların korunması için yaygın maddi destek/kredi sağlamamaktadır.  Mal sahipleri ise, yapıyı yıkarak yerine yeni yapı yapmayı amaçlarlar. Zaten düşük gelir grubunda olan kiracıların ise yapıların bakım ve onarımı için kaynak ayırmaları beklenemez.
Bu koşullar ve çelişkiler içinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları tarafından, 2863 numaralı yasa ve ilgili mevzuata göre, “kültür varlığı” olarak tescil edilen ahşap karkas konutların korunması için kararlar üretilir. Ancak mevcut sistem içinde mal sahiplerini yönlendirecek araçlar ve kaynaklar olmadığı, ayrıca kültür varlıklarının korunması konusu toplumsal açıdan bir gereklilik durumuna gelmediği için; kamu adına özel mülkiyete sınırlamalar getiren bu kararlar, sadece durumdan mağdur olan mal sahipleri tarafından değil, toplumdaki aydın gruplar tarafından bile tam olarak benimsenmez ve sahiplenilmez. Halbuki, kültür varlıklarının korunması ve onarımı, bu yapıların tanım ve statüleri gereği yasal açıdan Kültür Bakanlığı ve Koruma Kurullarının inisiyatifinde gibi görülse de, toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesi gereken bir konudur.
Yüksek katlı yapı üretiminde ahşap sistemlerin sınırlı olanaklar sunması, ahşabın yangına karşı direncinin düşüklüğü, biyolojik bozulmaya açık olması, ahşap kullanımının ormanların yok edilmesine neden olması gibi dezavantajlarla üreyen yargılar, ülkemizde ahşap sistemlerin yapı üretiminde kullanımını engellemiştir. 1970 sonrasında yaşanan hızlı kentleşmeye koşut betonarme sistemlerin tek seçenek olarak görülmesi, inşaat sektörünün betonarme tekniği odaklı gelişmesini sağlamıştır. Bu süreçte Anadolu’da usta çırak ilişkisi ile oluşmuş geleneksel yapım teknikleri unutulmuş, bu teknikleri uygulayan ustalar ise yok olmuştur.
1999 yılı depremleri sonrasında betonarme yapılarda izlenen ağır hasarlar, deprem bölgesinde ki İzmit, Adapazarı ve Değirmendere gibi yerleşmelerde (artık sayıları çok az olmakla birlikte) geleneksel ahşap karkas yapıların depremi hasarsız yada az hasarla aşmaları, ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki yaygın anlayışların sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Hafif ve esnek olmaları nedeni ile ahşap karkas yapıların depremlerde diğer sistemlere oranla daha yüksek performans gösterdikleri bilinmektedir. Ahşap karkasla kısa sürede yapı üretiminin sağlanması, malzeme giderlerinin düşüklüğü, günümüz teknolojisiyle çok katlı (3-5 kat) yapı üretiminin ve yangın güvenliğinin sağlanabilmesi gibi temel nedenlerle ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, özellikle depreme hassas bölgelerde konut üretiminde ahşap karkas teknik tercih edilmektedir. Nitekim Marmara depremi sonrasında, bu durumun farkına varan İstanbul’daki üst gelir gruplarının kendi güvenlikleri için ahşap karkas konutlar yaptırmaya başladıkları bilinmektedir.
Deprem mühendisliğinin bir uzmanlık alanı olarak gelişimine koşut olarak, 1960’lı yıllardan bu yana gerek yeni, gerekse geleneksel ahşap karkas yapılar depreme dayanıklılıkları nedeni ile Türkiye dışında pek çok ülkede araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu araştırmalar, depremden korunmak için ahşap karkas yapı üretiminin ciddi bir seçenek oluşturduğunu görüşünü savunur. ABD, Kanada, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde bu tekniğin yaygın olarak kullanımı, bu görüşlerin birer sav olarak kalmadığını, uygun teknoloji kullanımı ile ahşap sistemlerin dezavantajlarının kontrol edilebileceğini, dolayısı ile özellikle deprem koşullarında ahşap sistemlerin kullanımının pratikte geçerli olduğunu göstermektedir.
Konu tarihi geleneksel ahşap konutların korunması bağlamında irdelendiğinde ise bir teknik seçim olmaktan öte kültürel bir boyut kazanır. Zaten sayıları oldukça sınırlı olan geleneksel ahşap karkas konutlar “kültür  varlığı” özellikleri taşıdıkları için korunmalıdırlar. Bu yapıların depreme karşı yüksek performans sergilemeleri ise ayrıca bir avantajdır.
Yörelere göre farklılıklar sunmasına rağmen, Anadolu’daki  ahşap karkas yapı geleneğinin bazı ortak özelliklerinden söz edilebilir. Geleneksel ahşap karkas yapı, yığma taban (zemin, bodrum ve bazen ara kat) ile ahşap karkas üst kat(lar) ve ahşap oturtma çatıdan oluşur. Yığma bölümler taş ve kerpiçle inşa edilirken, dolguda taş, kerpiç, tuğla, ahşap ya da bağdadi kullanımı görülür. Yığma taban bölümünde ahşap hatıllar bağlayıcı olarak kullanılırken, ahşap karkas bölümde duvar hatılları üstüne yerleştirilen baba ve ara dikmeler özellikle köşelerde çaprazlarla (payanda) birbirine bağlanır.
Anadolu’daki ahşap karkas sistemin en belirgin özelliklerinden biri (Karadeniz’deki bazı yerleşmeler hariç) taşıyıcı sistemde geçme detaylarının kullanılmaması, bağlantıların çivilerle sağlanmasıdır. Bu özellikleri ile Anadolu’daki ahşap yapı geleneği Avrupa’daki ahşap yapı geleneğinden çok farklıdır. İngiltere, Norveç, Almanya gibi ülkelerde, taşıyıcı ahşap elemanlar birbirlerine geçme detayları ile bağlanırken, Anadolu’daki yapılarda geçme detaylarına sadece kapı, pencere, tavan gibi mimari elemanlarda rastlanır. Dolguda bağdadi tekniğinin kullanımı yapıların daha hafif ve esnek olmasına olanak tanır. Payanda sistemi, çivi kullanımı ve bağdadi tekniği geleneksel ahşap karkas Anadolu konutlarının depreme karşı dayanımını artıran özelliklerdir.
Ahşap karkas yapıların depremde yüksek dayanım gösterdiklerine ilişkin gözlemler daha önce de bazı araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Örneğin 1894 İstanbul depremi sonrasında kentteki hasarı ayrıntılı olarak inceleyen ve gözlemlerini Padişah II. Abdülhamid’e bir rapor olarak sunan Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis, toprağın jeolojik yapısına bağlı olarak hasarın mahallelere göre değiştiğini söyleyerek yapılarla ilgili şu bilgileri aktarır:
“.... Öte yandan binaların çoðunun ahşap olması zararın az olmasını sağlamıştır. İstanbul’daki binaların diğer  yerler gibi tümüyle kargir olmaması memnuniyetle karşılanmalıdır. Aksi halde zarar fazla olabilirdi. Ahşap binalar depreme şaşılacak derecede dayanmışlardır. Kalitesiz olan eski ahşap binalar bile ayakta kalmışken, yanlarında olan iyi yapılmış güzel ve yeni, hatta demirlerle bağlanmış olan, kargir binalar yıkılmışlardır. Ahşap binaların depreme daha fazla dayandıkları ortaya çıkmış, kargirler aksine nadiren ayakta kalmışlardır. Ahşaptan sonra depreme en çok dayanan binalar tuğla ile yapılanlardır.....”
Eginitis’e paralel gözlemler Ş.Z. Uzsoy ve M. Çelebi (1970) tarafından 1970 Gediz-Kütahya depremi sonrasında da yapılmıştır. Yazarların ahşap yapılarla ilgili gözlemleri şöyledir:
“..Bölgedeki hımış ve bağdadi yapılar genellikle depremde iyi davranış göstermiş yapılar olarak görünmüştür. Bağdadi şekilde yapılmış çok sayıda evlerin depremi az hasarla geçirdikleri tespit edilmiştir”
Bu makalenin yazarı tarafından Marmara depremi sonrasında bölgedeki, artık sayıları çok az olan ahşap karkas yapılarda yapılan incelemelerde de benzer gözlemler yapılmıştır. Tüm bu incelemeler değerlendirildiğinde, günümüzde korunması gerekli kültür varlığı olarak kabul edilen geleneksel ahşap karkas konutlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
- Anadolu’daki yerleşmelerin yer seçiminde özellikle sağlam kayalık zeminlerin tercih edildiği gözlenir. Savunma amacının yanı sıra, bu seçimin yüzyıllardır depreme sahne olan Anadolu’da depreme karşı da bilinçli bir seçim olduğu düşünülebilir. Örneğin Osmanlı dönemi Ankara’sının kentsel yayılma alanı tümüyle kayalık zeminlere koşut olarak ilerler (Ö. Altaban, 1987).
Yumuşak zeminlerde düşük performans gösteren ahşap karkas yapılar açısından bu bilinçli bir seçim ve önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Marmara depremi sonrasında, Izmit Kentsel Sit alanı içinde yer alan yapılarda hasar görülmemesinin temel nedeni de budur.
- Anadolu konut geleneğinde yığma bölümlerde kullanılan ahşap hatıllar, karkas sistemde kullanılan payandalar ve karkas elemanlarının bağlantılarında kullanılan çiviler bu yapıların depreme karşı dayanımını artıran önemli özelliklerdir. Nitekim Japonya’daki geleneksel konutlar özelinde yapılan araştırmalar ve geliştirilen güçlendirme önerileri bu detayları kapsamaktadır.  Ahşap karkas yapıların bağlantı detaylarında metal kenetler, vidalar ya da geçme detayları yerine çivi kullanımının, çivinin daha esnek olması nedeni ile yapının esneme kabiliyetini artırdığı. Anadolu’daki örneklerde geçme detayları yapıların kapı, pencere gibi elemanlarında kullanılırken, karkas bölümde sadece çivi kullanılması depreme dayanımı artırmak üzere bilinçli bir seçimin ve uzun bir geleneğin ürünü olmalıdır.
- Karkas sistemde kullanılan bağdadi tekniği yapının yatay yüklere karşı direncini artıran bir başka özelliktir. Buna karşın dolgu malzemesi olarak taş, tuğla, kerpiç kullanıldığında bu malzemelerin ağır olması ve bağlayıcı harcın (özellikle toprak harç) yeterince güçlü olmaması gibi nedenlerle depremde bu dolguların boşaldığı ya da hasar gördüğü saptanmıştır.
- İşleve bağlı olarak -pencerelerin genişletilmesi, taşıyıcı dikmelerin/payandaların/ara bölme dikmelerinin kaldırılması, alt katların dükkana dönüştürülmesi gibi- ahşap yapılara sonradan yapılan; ana taşıyıcı ya da payandaların kaldırılması, dikme aralıklarının genişletilmesi gibi müdahaleler yapılarda stürüktürel bütünlüğünü bozarak hasara neden olmaktadır.
Bu değerlendirmeler ışığında Anadolu’daki geleneksel ahşap karkas konutların yer seçiminden, bağlantı detaylarına kadar pek çok teknik özelliği ile depreme karşı yüksek performans gösterecek biçimde inşa edildikleri söylenebilir. Bu teknik özelliklerin deneyimlere ve deneyimlerden üreyen köklü bir geleneğe dayalı olduğu açıktır. Anadolu konutlarında var olan teknik özellikleri tesadüfi seçimler olarak değerlendirmek yerine, teknik açıdan başarılarını görmek, yetersizliklerini tanımlamak ve geliştirmek ve bu yapıların korunmasını sağlamak, bu konuda çalışan farklı disiplinlerin sorumluluğudur.
Kaynak: Neriman Şahin GÜÇHAN


26 Ocak 2015 Pazartesi

Konstrüksiyon için Ahşap

Ahşap kolay işlenebilir, uzun ömürlü ve neredeyse her yerde kullanılmaktadır. Ahşap dışında hiçbir yapı malzemesi çok az enerji kullanılarak ve çevreye zarar vermeden üretilemez.
Ahşap diğer yapı malzemelerine nazaran hafif ve oldukça yüksek mukavemetlidir. Dünya çapında yapılmış sayısız köprüler, kuleler ve ahşap yapılar buna tanıklık eder. Ahşaptan yapılmış binalar, çatılar, duvarlar, döşemeler, merdivenler nesiller boyunca kullanılmaktadır. 700 yılı aşkın bir süredir insanların yaşadığı ahşap binalar, ahşabın uzun ömürlülüğünü kanıtlamaktadır.
Yapı sahibi ekonomi, sağlıklı yaşam ve estetik gibi nedenlerden dolayı ahşap evleri tercih etmektedir. Ahşap ısı yayar ve hiçbir zararlı madde çevreye vermez. Üstelik modern yapı teknikleri sayesinde ahşabı korumak için kimyasal maddelere gereksinim duyulmaz.
Ahşap yapı malzemeleri çok sıkı kalite kontrol ve denetiminden geçirilmektedir. Ahşap malzemelerin ve ürünlerin kalitesi belirtilen standartlar ve ruhsat belgesi ile garanti altına alınmaktadır. Hızlı ve verimli prefabrikasyon, kolay işlem ve sürekli elde edilebilirliğiahşap ile yapımı hızlı ve ekonomik yapmıştır.
Ahşap ile yapım her zaman doğru bir seçimdir.
AHŞAP İLE İNŞA ETMEK EKONOMİK VE ENERJİ VERİMLİDİR
Gelecek ekonomik ve enerji tasarruflu yapılara aittir. Bu konuda modern ahşap konstrüksiyonları yeni perspektifler açmaktadır.
Düşük enerjİ gereksinimli ahşap yapılar ekonomik ve enerji bakımından daha verimlidir.30 veya 40 sene önce yapılmış olan konutlarda, bir metrekare alan için yılda ortalama 300 kilovat saat ısınma enerjisine ihtiyaç vardır. İyi ısı yalıtımlı geleneksel yapılarda ise bir metrekare için tüketilen ısınma enerjisi yılda ortalama 60 ile 80 arası kilovat saattir. Ancak düşük enerjili
modern ahşap evlerde bu miktar 15 kilovat saat’in altındadır. Düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapıların ısı yalıtımı, pencere yeri ve büyüklüğü, havalandırma ve sıcaklık kaybı öyle optime edilmiştir ki geleneksel ısıtmaya gerek kalmamaktadır. Isı geri kazanımlı havalandırma sistemleriyle sağlanmaktadır.
Masif ahşap ürünleri endüstriyel ahşap malzemelerle -OSB kontrplak gibi- birlikte kullanıldığında hava geçirmez bina iskeleti (dış cephe) yapımı için uygun olurlar. Bu özellikler ve ahşap miktarıyla ilişkilendirilerek kullanılan yüksek oranda ısı yalıtım malzemesi enerji gereksiniminin olumlu yönde dengelenmesinin temelini oluşturur.
Aşağıdaki bütün özellikler ahşap yapı sisteminlerinde bulunmaktadır.
Yangından Korunma
Ahşap konstrüksiyonda elemanların yangına mukavemeti bileşen tabakaların yanıcı veya yanıcı olmayan malzemelerin kullanımı ile
elde edilmektedir. Taşıyıcı duvar elemanlarının her iki yüzeyinde yanmaz suntaların (alçı ve lifli çimento levhalar) kullanımı ve iç boşluklarda yalıtım malzemelerinin tamamıyla kullanımı sayesinde herhangi bir ek önlem almadan F30-B talepleri yerine getirilmektedir. Ekstra alçı ve lifli çimento levhalardan yapılmış kaplama ile yangın direnci daha yüksek düzeylere çıkarttırılabilir.
Bu yangına mukavemet tek katlı, dubleks veya çok katlı ahşap evlerin bölme duvar veya bina arası duvarlarında geçerlidir.
Almanya’da bulunan sayısız dört katlı ahşap binaların yüksek derecede yangına dayanıklılığı bunun kanıtıdır.
Ses yalıtımı
Geleneksel beton binalardan farklı olarak ahşap yapı sisteminde gerekli ses yalıtım taleplerinin karşılanması için çok katlı tabakalar yöntemi kullanılır. Tabakaların, birbirlerinden müstakilliği önemlidir. Çok fazla çaba harcamadan (gayret göstermeden), tamamıyla yalıtılmış ahşap prefabrik konstrüksiyonun çatı, duvar ve tavanı çok sıkı olan Alman ses geçirmez şartlarını yerine getirmektedir.
Depreme dayanıklı
Almanya’da depremlerin yapılar üzerindeki etkisi, yoğun araştırma konusudur. Araştırma sonuçları, çağımızın teknolojisini tanımlayan Alman DIN Standartlarının ve yönetmeliklerinin esas noktalarını yansıtırlar. Masif ahşap ürünler lamine kiriş uygun bağlantılar ile kullanıldığında istenilen sünek davranışı ile deprem kuvvetine dayanabilirler.
Ekonomik
Kuru masif ahşap ürünler, yüksek kaliteli prefabrik yapı elemanlarının üretimini mümkün kılmaktadır. Ahşap yapılar için kurutma zamanı gerekmez ve hemen taşınabilirler. Bu da hızlı, verimli ve ekonomik yapım sağlamaktadır.
Ahşpa ile Yapım, Büyüyen Bir Alternatif
Orta Avrupa’da ahşap asırlardır inşaatlarda kullanılmaktadır. Modern işleme teknikleri (kereste işleme) ve kalite kontrollü ahşap yapı malzemeleri günümüzün ekonomik ve verimli ahşap yapılarının temelidir.
Ahşap çatılar – Uzun vadeli güvenlik
Ahşap çatılar uzun vadeler için güvenlik sağlamaktadırlar. Hafif olduğundan her türlü bina için doğru bir çözümdür. Kendi yüklerini, rüzgâr ve kar yüklerini sağlam ve güvenilir şekilde altlarındaki konstrüksiyona aktarmaktadırlar. İnşaat malzemesi olarak, ahşabın fiziksel özellikleri ile her türlü çatı biçimi, ister beşik, ister kırma veya mansart çatı yapmak mümkündür. Ahşap çatılar binayı atmosfer etkilerinden (yağmur, kar, rüzgâr, sıcak ve soğuktan) koruyan tamamlayıcı bir parçadır.
Ahşaptan yapılmış çatı konstrüksiyonu binanın değerini uzun bir süre için sağlama almaktadır. Çatı katı odalar ekstradan yaşam alanı yaratmaktadır. Görünen strüktürel masif ağaç veya lamine kirişten yapılan mertek ve dikmeler ferah bir yaşam ortamı yaratmaktadırlar.
Karma yapı sistemi
Taşıyıcı konstrüksiyonu beton vb. malzemelerden olan ve dış cephesi yüksek ısı yalıtımlı ahşap elemanların birleşimi ile yapılmış düşük enerji gereksinimli (enerji tasarruflu) ahşap yapılar geliştirilmiş ve kullanımları artış göstermektedir.
Ahşap elemanların dış cephede kullanım nedenleri olarak çok iyi ısı yalıtımı, az duvar kalınlığı, hafifliği ve yüksek derecede prefabrik elemanların üretilebilirliği sayılabilir. Örnekler ve deneyler bu sistemin iyi ses ve yangın yalıtım gereksinimi karşıladığını göstermektedir.
Ahşap konstrüksiyonu hafif olmasından dolayı genellikle iyi ve makul bir seçenektir. Örneğin binaya ilave kat yapılması gerekiyorsa ve bina temelinin taşıma gücü ağır ek yüklere müsaade etmiyorsa, prefabrik ahşap elemanları hafif olduğu için beton, kerpiç veya çeliğe kıyasla tercih edilmektedirler.
Günümüz teknolojisi ile yapılan yüksek derecede ısı yalıtımlı prefabrik ahşap elemanlar kullanılarak gerek yeni gerekse ek binalar
yapılmaktadır.
Salon ve Ticari Binalar
Ekonomik ahşap yöntemi ile spor, endüstri ve ticari salonlar hızla, düşük maliyetle ve verimle yapılabilmektedirler.
Spor ve eğlence yeri yapıları geniş çatı açıklıklarına sahip olduklarından, ahşap ve cam birleşiminden oluşan modern yapı yöntemiyle yapıldığında etkileyici bir mimarı iz bırakmaktadırlar.
En son eğilim, değiştirilebilen ve ihtiyaca göre değişebilen esnek modüllerle ahşap modüler sistemlerdir. Düşük inşaat maliyetleri ve kısa yapı süreleri sebebiyle ahşap modüler sistemler okullar, çocuk yuvaları, eğlence merkezi tesisleri, spor kompleksleri ve benzer projeler için idealdirler.
ahsap spor salonu
Ahşap köprü
Dünyanın her yerinde yapılmış birçok köprüde, taşıyıcı yapı elemanları için malzeme olarak ahşabın kullanılmış olması uygunluğunun kanıtıdır. Almanya’da, mühendisler ve teknisyenler uzun bir süredir, ahşap köprüleri inşa etmek için yeni yapı metotları geliştirmişlerdir, öyle ki köprü elemanları tekil olarak  değiştirilebilmektedirler. Ekonomik ve teknik avantajlarından ayrı olarak, ahşap köprülerin bulundukları yerlere ekledikleri değerler kabul edilmiştir. Ahşap köprüler her zaman, çevrelerini zenginleştirirler. Ahşap yapı kırsal gelişmede teknik bir önem kazanmaktadır. Bir yerleşim biriminin içinde ahşabın organik bir malzeme olarak doğal güzelliği etkileyicidir.
ahsap kopru
kaynak: www.germantimber.com

20 Ocak 2015 Salı

Ahşap tekne yapımında kullanılan ağaçlar

Tekne yapımında kullanılacak ahşap cinslerini belirleyen bir kaç ana faktör vardır. Ahşabın ömür özelliği, sağlamlığı, ağırlığı ve rutubet ile hava sıcaklığına göre uzama katsayısı ve çarpılma eğilimi en önemli seçim kriterleridir. Tekne yapımında kullanılacak ahşap kurutulmuş olmalı ve  yaklaşık %15 lik bir nem barındırmalıdır. Aynı şekilde tekne kaplamasında kullanılmış ahşap tekne denize indirildikten sonra, bünyesine su çekerse, uzamaya çalışır ve büyük kuvvetler oluşturur. Bu nedenle özellikle karina bölgesinde, uzama katsayısı düşük ahşap cinsleri kullanılmalı ve ahşap su etkisine karşı iyi şekilde korunmuş olmalıdır.
OMURGA
Meşe: Dünya üzerinde geniş bir yayılış sahası vardır. 25m boya ve 2m gövde çapına erişebilen tepeli ağaçlardan, 3-5 m boya sahip çalılara kadar değişen türleri vardır. Bu bitkilerin gövdeleri düzgün, kabuk önceleri düzgün, sonraları kalın ve yırtılmış durumda olup, esmer renktedir. Kökleri yanlara ve derinlere çok gider. Yaprakları da formları gibi değişkenlik gösterebilir, toplu, dişli ya da düz kenarlıdır. " Palamut" adı verilen silindirik meyveleri bir kadeh içinde yer alır. Bazı türlerinin palamudu büyük ve tırnaklı olur. Kerestesi dayanıklıdır. Omurganın yapımı için en çok tercih edilen ağaçtır. Ağırlıklı olarak posta ve omurga yapımında kullanıldığı gibi iç dekorasyonunda da kullanılmaktadır.
 Kestane: Kereste olarak meşeye çok benzer. Göbek odunludur. Dış odunu dar iç odunu geniştir. Çember gözeneklidir. İlkbahar dokusu gövde görülebilecek gözeneklidir. Sonbahar dokusundaki gözenekleri ile görülmeyecek şekildedir. Öz ışınları gözükmez buda meşeden ayıran en önemli özelliğidir. Sert, sıkı yapılıdır. Esnek ve kolay kırılır. Uzun iplikli olduğu için kolay bükülür. Az çalışır. Kolay işlenir. Havanın bozucu etkisine dayanıklıdır. Çok iyi boyanır. İyi verniklenir. Su altında olağanüstü bir dayanıma sahiptir.Çivi ya da tutkal iyi bağlantı kurur. Omurga yapımı için Meşe'nin yerine kullanılabilecek bir ağaçtır. Posta ve omurgaların yapımında kullanılır.
Gürgen: Bir gölge ağacı olan gürgen yumuşak yapılı verimli ve nemli toprakları tervih eder. Yana doğru genişleyen sığ kök sistemine sahiptir. Kesildiğinde yeniden sürgün verme özelliği vardır. Peyzaj çalışmalarında uygun budama yapılarak uzun boylu çit olarak kullanılır. odunu ağır ve serttir bu yüzden alet yapımı ve bina inşaatı çalışmalarında kullanılır. Yavaş çalışması ve çok ısı yayması dolayısıyla çok uygun bir yakacak odundur. Yukarıdaki ağaçlar yerine son tercih olarak kullanılabilir.
Opecpe: Mantarlara karşı çok dayanıklı ve kalıcı bir yapıya sahiptir. Omurgalarda ve tahta döşemelerde kullanılır.
POSTALAR 
-  Meşe
 - Kestane
-  Çam
Dışbudak: Trakya, Doğu ve Batı Karadeniz Bölgesi, Marmara ve Ege Bölgesi'nde yayılış gösterir. Türüne göre maksimum boyu 10-30m arasında değişebilen dolgun ve düzgün gövdeli yuvarlak tepeli ağaçlardır. Ülkemizde 4.960 hektar koru, 743 hektar baltalık dışbudak ormanı bulunmaktadır. Genellikle sulak ya da derin toprağa sahip yerlerde bulunur. Olgun bireyleri gri kabuklu ve derin çatlaklıdır. Genellikle elips ve kenarları ince dişli olan yaprakları, bir sap üzerinde bir arada bulunur. Beyaz çiçekleri salkım, meyveleri de dar ve uzun şerit şeklindedir. Genellikle posta ve omurga yapımında kullanıldığı gibi teknelerin iç dekorasyonunda da kullanılmaktadır.
Afrika Maunu: Döşemelerde, postalarda kruvazör ve yatlardaki her türlü doğramalar ve omurgaların yapımında kullanılır. Adından da anlaşılacağı üzere yabancı bir ağaçtır.
- Kestane
Sarı Çam: Genellikle yatların dış kaplamalarında, yelken direklerinde, güverte döşemelerinde ve döşemelerin altında destek parçası olarak kullanılır. Yerli ağaçlarımızdandır.
Amerikan Maunu: Honduras maunu da denilen bu kereste yıllarca yat yapımında kullanılmıştır. Genellikle ahşap döşemelerde, güvertede, kamara kaplamaları vb. yerlerde tercih edilir.
Orta Amerika Sediri: Genellikle Honduras'tan ithal edilen u ağaç tekne yapımında ve teknenin dış yüzey kaplamasında kullanılır. Vida tutma direnci yüksektir.
Tik: Ağır şartlara dayanıklı be suya karşı direncinin yüksek olması işleme zorluğuna karşın güverte kaplamalarında tercih edilmektedir. İthal bir ağaçtır bu yüzden pahalıdır.
Makore:  Yat yapımında kullanılmasının en büyük nedeni mantarlara karşı son derece dirençli olmasıdır. Makore kerestesi ağırlıklı olarak su kontrplağı yapımında kullanılmaktadır. Dolayısı ile kaplamada dahil olmak üzere teknemizde bir çok yerde kullanabiliriz.
İÇ DEKORASYON
- Tik
- Maun
- Dışbudak
- Meşe
- Prena Çamı
- Amerikan maunu
kaynak: www.denizrehberim.com

9 Ocak 2015 Cuma

GNC Ahşap - Motorlu Tenteli Pergola Slayt Gösterimi...


Size özel tasarım ve uygulama için bizimle iritbata geçebilirsiniz. Konusunda uzman teknik ekibimiz ile bahçenizde bulunmasını istediğiniz ahşap donatıları tasarlayıp, 3 boyutlu çizimlerle sizin onayınızı aldıktan sonra üretimini ve yerine montajını yapmaktayız. Dış mekanda kullandığınız masif ahşap donatıların periyodik bakımları da yapılmaktadır. 


6 Ocak 2015 Salı

GNC Ahşap Kameriye slayt gösterimi...



Size özel tasarım ve uygulama için bizimle iritbata geçebilirsiniz. Konusunda uzman teknik ekibimiz ile bahçenizde bulunmasını istediğiniz ahşap donatıları tasarlayıp, 3 boyutlu çizimlerle sizin onayınızı aldıktan sonra üretimini ve yerine montajını yapmaktayız. Dış mekanda kullandığınız masif ahşap donatıların periyodik bakımları da yapılmaktadır. 






5 Ocak 2015 Pazartesi

Peyzaj Tasarımında Kullanılan Elemanlar-II

Döşemelerin konstrüksiyonu
İlk olarak zemin, döşeme için hazırlanır. Bütün kökler, bitkiler, yosunlar, vb. temizlenir. Daha sonra yüzey bir silindir ya da başka bir aletle düzeltilip, sıkıştırılır. Böylece hazırlanan temele alt toprak katmanı denir. Bu tabakanın üst yüzeyi biçimlenme katmanı olarak adlandırılır.
Bir döşeme iki katmandan oluşur: temel ve yüzey tabakası. Yaya trafiği için temel, 5-7 cm.lik bir blokaj tabakasıdır. Yaya yükünün yoğunluğuna göre bazen blokajın üstündebeton temel tabakası da kullanılır.
Taşıt trafiği için temel 7cm. blokaj ve 7-10 cm. beton veya sıkıştırılmış topraktır. Yüzey drenajı için minimum eğim %1,5 tir.
Yüzey suyu drenajı
Kaplama İşlevi                   Minimum Eğim
Araç trafiği                                  %2-2,5
Bisiklet yolları                           %2,5
Yaya yolları                              %2-3,3
Meydanlar, v.b                        %2-3
Kaplamanın çeşidi           Minimum Eğim
Beton                                            %1,7
Zift veya katran                        %2-2,5
Çakıl taşları                                 %3,3
Birim malzemeler                     %1,4
• Arazi drenaj tahliye seviyelerinin eğimi
• Alt - toprak katmanın türü
• Su tablası seviyesi ve mevsimsel değişiklikleri
• Doğal drenaj olanakları: hendekler, dereyolları ve bunların su akıtma kapasiteleri.
• Kanalizasyon sistemi olanakları ve kapasitesi
• Kaplanması düşünülen alanın genişliği
• Yağmur suyu miktarı ve yağmur yoğunluğu
• Kaplama malzemesinin geçirgenlik ve soğurma derecesi
• Görsel nitelik
Kenar elemanları
• İşlevleri
a. Kaplanan alanın sınırlarını korumak ve yatay genişlemeyi önlemek;
b. Kaplama ve diğer yüzeyler arasındaki sınırları tanımlamak: diğer bir kaplama, çim, su, yaya yolu, araç yolu gibi;
c. Kaplanmış alanın yayılımını tanımlamak;
d. Yüzeyler arası yapısal birleşimleri oluşturmak;
e. Zemin suyunu toplamak;
f. Trafiğini denetlemek ve belli bir rotada tutmak;
g. Seviye farklarını tanımlamak ve sağlanmasına yardımcı olmak.
Kenar elemanları için kullanılacak malzeme seçimini etkileyen bir çok faktör vardır: işlev, kaplanmış alanlarla uyum açısından görünüş, dayanıklılık, maliyet, malzemenin kolay bulunabilirliği gibi.
Yüzey kaplamalarında olduğu gibi kenar elemanlarında da farklı malzemeler kullanılabilir; doğal taş, hazır beton, tuğla ve ahşap vb. Kenar elemanları, kullanılan malzemeye, kaplanmış yüzey türüne, seviye farkına göre yatay ya da düşey olarak konumlandırılabilir.
Duvarlar 
Peyzaj tasarımında kullanılan duvarlar, ağaç, çalı, çit ve toprak gibi doğal malzemelerle de yapılabilir. Burada konumuz olan duvarlar, taş, tuğla, beton, beton blok, ahşap, demir, ip, vb. inşai malzemelerle de yapılanlardır.
Duvarlar aşağıda belirtilen amaçlar için kullanılır:
a. Sınırları ve alanları tanımak;
b. Mekanlar yaratmak;
c. Mahremiyet sağlamak;
d. İstenmeyen görünümleri saklamak;
e. Toz, rüzgar, ve aşırı güneşten koruyarak alt-iklim bölgesi oluşturmak.
Duvar, bu işlevlerden bir veya birkaçına uygun biçim ve yükseklikte inşa edilir. Duvarda kullanılacak malzemeye, duvarın işlevine, toprağın direncine, malzemenin erişebilirliğine ve maliyetine göre karar verilir.
İstinad duvarları kazma ya da doldurma sürecinde fazla seviye farkı olmuşsa, toprağı yerinde tutmak için kullanılır.
Duvar temelleri donma ve nem hareketlerinin olmayacağı seviyeye kadar inmelidir. Harpuştalar duvarın üst yüzeyine suyun işlemesini önlemek ve bu suyu akıtmak için kullanılır. Duvarı görsel olarak da etkiler.
Duvar çeşitleri
Duvar boyutları ve yapım yöntemleri kullanılan malzemelere göre değişir.
• Tuğla duvar
• Beton blok duvarlar
• Yerinde-dökme beton duvarlar
• Taş duvarlar
• İstinad duvarları
Yaya ve Taşıt Trafiği Yolları
Bir yaya ya da araç trafiği yolunun rotası, özellikle geniş kırsal çevrelerde, arazinin biçimlerine göre belirlenmeli, ve bitki gruplamalarıyla da vurgulanmalıdır. Araçların artması ve potansiyel olarak taşıdıkları tehlike, yaya yollarına karşı araç yolları sorununu gündeme getirmektedir. Şehir plancıları ve mimarlar bir süre motorlu trafiğin yaya yollarından tamamen ayrılmasını tercih etmişlerse de, gerçekçi olan anlayış, yüzey dokusu, seviye farkları ve bariyerlerin dikkatli detaylandırılmasıyla ve ikisinin farklı ölçekleri arasında denge kurup yayalara koruma sağlanmasıyla, iki trafik türünün gereken yerlerde bir arada yer alması şeklindedir.
Yaya ve araç yollarının genişliği aşağıdaki faktörlere göre belirlenir:
a- Taşınacak trafiğin çeşidi; araç, bisiklet, çocuk arabası, yaya, vb.
b- Taşınacak trafiğin miktarı; yoğun kullanım, tek şerit, iki şerit, vb.
c- Her iki taraftaki kenarların türü; açık veya kapalı, duvar veya binalarla çevrili, vb.
d- Bütçe.
Araç trafiği yaya trafiğinden tamamen farklıdır ve farklı bir biçimlendirme gerektirir. Tarihsel kent merkezlerinde at arabaları için şekillendirilen yollar bugün motorlu taşıt trafiğini taşımaya zorlanarak, büyük sorunlara yol açmaktadır. Araç trafiği yolları boyunca peyzajın düzenlenmesi konusu da önemlidir. Özellikle hızlı trafik yükünün olduğu otobanlarda, yolcunun seyahat sırasında, göreceği manzara hem estetik açıdan, hem de güvenlik yönünden önem kazanmaktadır.
Mimar ve peyzaj tasarımcısı olarak bizim ilgi alanımıza genellikle, tasarlanacak arazi kapsamında, araç veya bağlantı yolları gibi küçük ölçekli trafik yolları girmektedir.
Araba parkı yerleri
Araba parkları geçici ya da kalıcı olabilirler. Eğimli bir arazi de araba parkı için uygun olabilir. Eğer eğim fazlaysa, araba parkı topografya eğrilerine paralel, giriş ve çıkış yolları eğime dik olarak tasarlanmalıdır. Otoparkta kullanılabilecek en fazla eğim %5’tir. Trafik yükünü kaldırabilmesi için genellikle araba parkını döşemek gerekmektedir. Bununla birlikte, çakılla kaplanmış ve ağaçlarla gölgelenmiş bir alan, serbest düzende bir araba parkı olarak kullanılabilir. Eğer araba parkı seyrek kullanılıyorsa ve iyi drenaj sağlanması gereken bir yedeyse, yeri kaplamada çim kullanılabilir. Diğer kaplama malzemeleri şunlar olabilir:
Stabilize çakıl (ziftli malzemeyle karıştırılmış ve silindirle düzeltilmiş);
Çakıl (serbest ya da ziftle karıştırılmış);
Asfalt;
Birim malzemeler;
Yerinde dökme beton.
Park eden araçlarla bağlantılı olarak bir yaya yolu olmalıdır.
Zeminde araba yerlerinin çizilmesi mekandan tasarruf sağlayacaktır. Park edilmiş araçların görsel etkisi, araçları gölgeleyecek şekilde park alanları boyunca veya yaya yollarına dikilen ağaçlar ya da çalılarla yumuşatılabilir. Yaprağını döken ağaçlar sonbaharda sorunlara yol açabilir; gene de geniş gölge veren ağaçlar tercih edilmelidir.
Yaya yolları
Yaya yolu, tıpkı nehir gibi, en az direnç gösteren rotayı takip eder ve en kısasını seçmeye çalışır. Her yaya yolunun belli bir gücü vardır ve kendisine yer açar. Yaya yollarının tasarımı için bazı ana hatları ve düşünülmesi gereken noktaları şöyle tanımlayabiliriz:
• İnsanların zeminde yarattıkları rotalar en mantıklı olanlarıdır. Dolayısıyla kampus gibi çok sayıda insanın bulunduğu geniş çevrelerde öncelikle ana arterler tespit edilir; ikincil yollar ancak kişilerce en çok kullanılan patikalar belirlendikten sonra inşa edilir.
• Hızlı yaya trafiği düz ya da çok az eğimli arazi ister.
• Yaya yolları ağında kavşaklar önem kazanmaktadır. Kavşakların genişletilmesi yolların birbirinin akışını kesmesini önleyecektir.
• Merdiven ve rampaların üst ve altlarında guruplar toplanabilir. Böyle noktalarda genişletme, yaya trafiğini rahatlatacaktır.
• Yayaya doğrusal ya da eğrisel patika alternatiflerinin arasından seçme şansı verilmesi en iyisidir.
• Araç ya da yaya dolaşımı, hareket öngördüğünden, rota boyunca değişimle, ve türlü çevrelerin etkileri ve duyumsal deneyimler dizisiyle bağımlıdır.
• Yaya yolu güzergahı için yön seçeneklerinin mümkün olduğu geniş arazilerde, rotayı arazinin özellikleri belirlemeli; bitkilendirme vurgu için kullanılmalı ve oyalanmak istemeyenlere mümkünse direkt rotalar sağlanmalıdır.
• Bir yaya yolunun tasarımı yer ve kimlik tarifleme, kapalılık, çeşitlilik ve gizem gibi kavramları barındırabilir. Sonuç olarak arazi formu (topografya), mimari (peyzaja yansıyan sanal bina çizgileri), malzeme ve bakım, yaya yollarının yapımını etkileyen başlıca faktörlerdir.
Seviye Farkları
Seviye farkları eğimler, teraslar, basamaklar ve rampalar aracılığıyla yapılabilir.
Eğimler
Eğimlerin ayarlanması, topografyayı ve diğer arazi niteliklerini dikkate alan ve destekleyen bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. %15’ten fazla olan eğimler çim olarak bırakılabilir. Az olarak düşünülebilecek eğimler (2:1, yatayın dikeye oranı) ufak ya da büyük çakıl taşları, andezit taşları ya da birim malzemelerle kaplanabilir. Bu döşemeler, kök yapısının eğimli toprağı yerinde tutacak bitkilendirmeyle bir arada da kullanılabilir.
Orta derece eğimler için (1:2 ile 2:1 arası), zamanla içinde yetişecek olan bitki köklerinin tel ızgaranın yerini alacağı, üst toprakla doldurulmuş ve tel örgüyle güçlendirilmiş, ahşap ızgaralar kullanılabilir.
Dik açıya yaklaşan ve yüksekliği 2m.’den az olan eğimler, suyun sızmasına izin verecek kaba yontu taş veya diğer birim örgü malzemesi, ya da suya dayanıklı ahşap bloklardan harçsız duvarlarla desteklenmelidir.
Teraslar
Teraslama eğimli bir zeminden çok bir dizi düz zemin istendiğinde yapılır. Eğimin oranına göre seviye farkı az ya da çok olabilir. Teraslanmış bir arazinin karakteristikleri, sağladığı açı görünüm ve farklı seviyeleri bağlayan basamaklarda aşağı- yukarı ulaşabilme olanağıdır.
Eğimli bir arazi, istinad duvarlarıyla birbirinden ayrılmış hafif meyilli yüzeyleri olan teraslar şeklinde düzenlenebilir. Teras seviyeleri basamaklar ya da rampalarla birbirine bağlanır; tüm sistem dinamik bir tasarım yaklaşımı gösterir. Teraslama arazinin eğimli niteliğini
taşımalı ve teraslamayla vurgulanan yönlenme anlamlı olmalıdır. Arazinin eğim niteliğini ve alanın doğal yüzey drenaj sistemini bozmamak ve maliyeti yükseltmemek için gereksiz kazma ve doldurma işlemlerinden kaçınılmalıdır.
Teraslar arasında seviye farkları keskinse istinad duvarları kullanılır; eğer keskin değilse çimle ya da döşeme malzemesiyle kaplanmış meyilli bir yüzey de kullanılabilir.
Merdivenler, rampalar ve rampalı basamaklar 
Genellikle, dış mekandaki basamaklar iç mekanlarınkinden farklıdır. Dışarıdaki basamaklar daha alçak ve enli olursa daha iyi bir görüntü ve rahatlık sunar. Dış mekan tasarımında basamaklar aynı zamanda oturmak içinde kullanılacak şekilde düzenlenebilir.
Bir dış çevrede, eğer o çevre bebek arabaları taşıyan ya da özürlü kişiler tarafından sık kullanılıyorsa, merdiven basmaklarının yanında bir rampa sağlamaya dikkat edilmelidir.
Dış mekanda basamaklar sadece eğimli bir zemin üstüne basamaklar konarak basitçe yapılabileceği gibi, nerdeyse iç mekan merdivenleri gibi de inşa edilebilir.
Dış mekan basamakları genellikle üç çeşittir.
• Bağlandığı duvardan, kaya veya topraktan oyulmuş gibi, dolu ve heykelsi olanlar;
• Rıhtlar olmadan, taş, betonarme ya da ahşaptan konsol çalışan basamaklar;
• Arazideki yapının gerçekten bir parçası olup; taş, betonarme, hazır beton bloklar, ahşap, tuğla, vb. malzemelerden yapılan ve daha mimari tipte olanlar
56
Kaynak: Şule KADER ve Mustafa KUPİK /Peyzaj mimarisinde tasarım

Etiketler: kamelya modelleri,kamelya fiyatları,kamelya,çardak,çardak modelleri,çardak imalatı,çardak fiyatları, çardak imalatı,kamelya satış,ahşap çardak fiyatları,ahşap oturma grupları,ahşap pergole modelleri,piknik masası fiyatları, ahşap pergola,ahşap yer döşemeleri,pergola,bank fiyatları,bank modelleri,ahşap bank modelleri, ahşap kamelya,ahşap kamelya yapımı,ahşap kamelya sistemleri,ahşap kamelya imalatı,ahşap kamelya fiyatları,ahşap kamelya çeşitleri, kameriye çeşitleri,kameriye fiyatları,kameriye çardak modelleri,kameriye,kamelya sistemleri,kamelya yapımı,kamelya imalatı,kamelya çeşitleri,bahçe düzenleme,kameriye fiyatları, ahşap kamelya fiyatları,ahşap restaurant,ahşap restaurant modelleri,pergola modelleri,ahşap deck fiyatları, ahşap ev modelleri,ahşap masa modelleri,ahşap pergole fiyatları,bahçe çardak modeller,ahşap pergole,kamelya imalatı,kamelya firmaları,kamelya fiyat,ahşap kamelya,bahçe mobilyaları,ahşap saksı, ahşap saksı fiyatları, ahşap veranda, ahşap pergole, ahşap kış bahçesi, kış baçesi,ahşap köprü, ahşap deck,iroko deck,cephe kaplaması,ahşapcephe kaplaması, ahşap zemin kaplaması,ahşap iroko deck fiyatları,kış bahçesi fiyatları, saksı fiyatları, iroko saksı, armuzlu iroko saksı, ithal çam saksı, ahşap metal bank, bahçe mobilyaları, ahşap bahçe mobilyaları, ahşap pergola modelleri, en iyi ahşap pergola, motorlu tenteli pergola, sabit tenteli pergola, saksı tasarımları, ahşap metal saksı tasarımları, ahşap saksı fiyatları, butik saksı üretimi, saksı imalatı, ahşap veranda tasarımları, panjur pergola modeli, kış bahçesi dekorasyonu, kış bahçesi modelleri, ahşap kış bahçesi tasarımları, alüminyum kış bahçesi, kış bahçesi fiyatları, ahşap kış bahçesi fiyatları