2 Mart 2018 Cuma

SAĞLIK BEBEK VE ÇOCUK MOBİLYASI SEÇERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

  • Ahşap; doğal, organik (yaşayan, nefes alan), sağlıklı ve yenilenebilen bir malzemedir.
  • Yenilenebilir bir malzeme olan ahşap, endüstriyel ormanlarda yetişen ağaçların işlenmesinden elde edilmektedir.
  • Her ne kadar ağaçların sürekli kesim işlemleri orman varlığını bitiriyor izlenimi yaratsa da, endüstriyel ormancılık yapan ülkelerin orman varlıkları her sene %4-5 civarında büyümektedir. Ormanların sağlığı açısından da belirli sürelerde kesim yapılması gerekmektedir.
  • Ülkemizde sürdürülebilir endüstriyel ormancılık gelişmediği için ahşap malzeme ağırlıklı olarak ithal edilmektedir.
  • Sürdürülebilir ormancılık konusunda uzman olan ülkeler arasında Finlandiya, İsveç, Rusya, Ukrayna gibi ülkeleri sıralayabiliriz. Bu ülkelerin ağaçları sertlik yani yoğunluk bakımından birbirlerinden farklılık göstermektedir.
  • Mobilya yapımında kullanılan bir diğer malzemede MDF’dir ( medium density fiberboard). MDF; termomekanik olarak odun veya diğer lignoselülozik hammaddelerden elde edilen liflerin (ahşap tozlarının), sentetik yapıştırıcı (yoğun kimyasal yapıştırıcı) ilavesiyle belirli bir rutubet derecesine kadar kurutulduktan sonra oluşturulan levha taslağının sıcaklık ve basınç altında preslenmesiyle elde edilen bir üründür.
  • MDF panel mobilyaların içerisindeki sentetik yapıştırıcılar kimyasallarını zamanla sıcaklık ve çevre şartlarıyla buğu halinde yayarlar. Bu tarz mobilyaların kimyasal solunumu temizlik maddelerindeki gibi yoğun ve bunaltıcı olarak düşünülmemelidir. Değerler farkına varılamayacak ölçülerdedir.
  • Ağaç malzeme ile ilgili olarak önemli olan bir diğer konu ise, ahşap malzemelerin fırında, kullanım yeri koşulları için gerekli nem derecesine kurutulmuş olmasıdır. Ahşap malzemenin fırında uygun neme kadar, iyi fırınlarda ve gerekli kurutma programı ile kurutulması tam bir uzmanlık işi olup, ürünlerin kalitesi ve ömrü konusunda en önemli hususlardandır. Türkiye koşullarında kullanılacak olan ahşap malzemelerin %10-14 nem derecelerine kadar kurutulmuş olması son derece önemlidir. Kurutma prosedürleri ve ahşap kalitesine göre ahşap malzemenin kendi içerisinde bir fiyat skalası oluşmaktadır.
  • Ahşap malzemeden yapılan ürünleri uzun zaman, deforme olmadan kullanabilmek için her bir malzeme ebatlarının statik hesaplamalara göre belirli değerlerde olması gerekmektedir.  Çok ince ebatlı ürünler dayanıksız olacağı gibi, gereğinden fazla kalın kullanılan ebatlarda ürünün maliyetini çok artıracaktır.
  • Sağlıklı doğal ahşap çocuk yatakları için firmamızın öngördüğü direk ve taşıyıcı ölçüleri 6-6.5cm civarıdır. Bebek beşikleri ve yatakları için 4-4.5 cm ebadında malzemeler kullanılmaktadır. Büyük ölçülü yataklarda ince ebatlı malzeme kullanımı ürünün kısa zamanda deforme olmasına veya sallanma yapmasına neden olabilmektedir. Sallanan ürünlerde belirli zaman sonra çocuklar için tehlike arz edebilirler.
  • Sağlıklı doğal ahşap ürünlerde kullanılan boyalar ve yapıştırıcılar su bazlıdır. Ev dışında kullanılacak yapısal masif ahşap ürünlerde mukavemeti artırmak amaçlı sentetik bazlı yapıştırıcılarda tercih edilebilir.
  • Su bazlı boyalar, vernik veya cila olarak bilinen sentetik bazlı boyalar gibi kimyasal içerikli değildir ve ahşabın içine nüfus ederek ahşaba renk vermenin yanı sıra dış etmenlerden korur.
  • Firmamız Alman Clou marka, ahşap çocuk oyuncakları için üretilen EN-71/3 sertifikalı boyaları kullanmaktadır.
  • Su bazlı boya örtücü değildir. Ahşabın doğal harelerini ve dokusunu kapatmaz. Eğer ürününüzde ahşap boya bir tabaka halinde dokuyu kapatmışsa sentetik boya ( vernik diye de adlandırılabilir) kullanılmıştır demektir. Su bazlı boyaları ahşaba fırça ile uygulamak daha sağlıklıdır.
  • Önemli bir hususta ahşap işçiliğidir. Her bir ahşap malzemenin sivri kenarları çocuklara zarar vermemesi için ovalleştirilmeli ve zımpara yapılarak yüzey hem boyaya hazırlanmalı hem de yüzey üzerinde çocuklara zarar verecek pürüzler (kıymık v.s) bulunmamalıdır.
  • Çocukları için sağlıklı bir mobilya almak isteyen ailelerin öncelikle bilmesi gerekenleri özetlemeye çalıştık. Bu maddeler aynı zamanda fiyata da etki eden unsurlardır.
  • Ürünlerin fiyat kıyasını yapabilmek için ebeveynlerin ürün detaylarını önceden araştırmış olması gerekmektedir. (Bu kriterler aslında bütün mobilya çeşitleri için kullanılabilmektedir.) Ürünün ahşap malzeme veya mdf malzemeden yapılmış olanı mı? Ahşap malzeme ise iyi fırınlanmış kalite düzeyi daha yüksek ahşap malzeme mi yoksa sınıfça daha düşük malzemelerden mi olmalıdır? Malzeme ebatları uzun süre dayanım için ne olmalıdır? Su bazlı boyalar ve yapıştırıcılar mı yoksa sentetik bazlı örtücü boyalar mı kullanılmış olmalıdır? Ürünün işçiliği nasıl olmalıdır?
  • Masif ahşap mobilya ihtiyaçlarınızda teknik bilgisine güvenebileceğiniz firmalar ile hareket etmeniz önerilir.

28 Şubat 2018 Çarşamba

DOĞAL AHŞAP ÇOCUK YATAKLARI



Evimizde çocuklarımızın kendi işlerini kendileri yapabilecekleri ortamlar hazırlayarak kendi kendilerine yetebilme becerilerini ve öz güvenlerini desteklemiş oluruz. Burada öncelik çocuğun hayatını kolaylaştırmaktır. Çocuğun kullanım alanındaki nesneleri çocuğun boyutlarına uygun olarak düzenlemelidir ki çocuk günlük işlerini ya da ihtiyaçlarını tek başına yardım almadan yapabilsin. Evinizin odalarında çocuğunuz için ayrılmış alanlar bulundurulmasına özen gösterilmeli ve bu alanlarda ona ait eşyalara istediği zaman kendi başına ulaşabilmelidir.  Çocuklar bu hazırlanmış ortamda daha mutlu ve başarılı olacak ve bir birey olduğunu hissedecektir.
Odalarını kendilerine ait hissetmeleri için çocukların boyuna göre gardrop, yatak, oyuncak dolabı, raflar, sandalye ve masalar bulunmalı. Yatağı yere mümkün olduğunca yakın olup, kendi yatıp kalkan bir çocuk yatağını daha çok benimseyecek ve kendine ait hissedecektir.
Giyinme dolabı kendi boyunda olunca, istediği tüm kıyafetlerine ulaşabilecektir. Kendi kararlarını verip birey olduğunu hissedecektir.
Kitaplarına veya oyuncaklarına rahat ulaşabileceği raflar, oyuncak dolabı veya kitaplık  olmalı. Kendini keşfetmesi, zeka ve dil gelişimi için ayna bulundurulmalı. Özgürce resim yapabileceği bir tahta ya da pano çocuğun hayal dünyasını ve üretkenliğini geliştirecektir.
Tüm bunları uyguladığımızda çocuk bu ortama kendini daha ait hissedecek, kendi işini görebilmesi de öz güvenini geliştirecektir.
Bütün bunların yanında bu ürünler için kullanılacak olan ham maddeler sağlığa zararsız ve doğal olmalıdır. Çocuklarınızın tüm gün temas edeceği mobilyalar mdf, sunta olmamalı, lake veya iç mekan boyaları gibi sentetik bazlı boyalar kullanılmamalıdır.
Masif ahşap konusunda uzman olan firmamız, doğal ahşap ürünlerimizde tamamen su bazlı doğa dostu boyalar veya şeffaf astarlar kullanılmaktadır. Ürünlerimiz standarttır, butik olarak istenen ürünler ile ilgili istenilen tasarımlar istenilen ölçülerde üretilebilirmesi için aşağıdaki telefon numarasından belirtilmesi gerekmektedir.




2 Ağustos 2016 Salı

Doğal Ahşap Masa - Kütük Masa

Natural kütük masa ve sehpalar,  kendilerine has doğal desenleri, hareli ve lifli yapısıyla mekânlarında doğallığı yaşamak isteyenler için güzel bir alternatif olacaktır.
Son zamanlarda doğal ahşap tasarımların dekorasyonda daha çok tercih edilir olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz dekoratif amaçlı olarak en çok kullanılan ahşap ürünlerin başında ise doğal ahşap masa ve sehpalar gelmektedir. Kendilerine has görünümleri, dokunulduğu zaman verdiği hisle, kullanıcılarına içinden kopup geldiği doğayı yaşatabilmektedir. Betonlaşmanın artması ile insanların doğaya yakın olma dürtüsü, bu tasarımların hayatımızın içine daha da çok dâhil olmasını sağlamaktadır. Doğal ahşap tasarımların ağırlıklı kullanıldığı mekânlar ise ahşabın samimiyeti ve sıcaklığının yanı sıra kazandığı rüstik görüntü ile daha çok tercih edilir hale gelmişlerdir.
Yaşam alanlarında doğallık arayanların bir numaralı tercihi olan ağaç masaların yani kütük masaların, birçok ağaç çeşidinden üretimi yapılmaktadır. Bu ağaçların bazıları yerli, bazıları ise yurt dışından temin edilmektedir.  Kullanılan yerli ağaçlardan bazıları akçaağaç, ardıç, çınar, ceviz, meşe, kestane, dut, kiraz, armut, dişbudak gibi çeşitli sert ağaçlardır. Yabancı ağaç en çok kullanılanı ise Afrika Teak ağacı olarak bilinen iroko’dur. Her ağacın yapısı ve özellikleri birbirinden çok farklıdır. Hangi ürünü tercih edeceğinize ise tamamen kişisel zevkiniz karar vermelidir.  Ahşap sehpalar genel olarak tek parçadan üretilebilmekte ama ahşap masalar ağaç genişliğine göre bir veya birden fazla parçalardan oluşmaktadır. Bu durum sağlamlık ve kullanım açısından fark yaratmamaktadır.
Ahşap masa yapımında en çok tercih edilen ağaç türü ceviz ağacıdır. Ceviz ağaçlarında iki farklı renk tonu yakalamak mümkündür. Piyasada bulunan Amerikan cevizi olarak bilinen ceviz ağacı özü siyah kenarları ise daha açık renklidir. Yerli ceviz ağacının ise özü ve kenarları daha koyu renklidir. Ceviz ağacının bol hareli görüntüsü ve kendine has kokusu mekânlara ayrı bir estetik katmaktadır. Ceviz ağacından evlerde yemek masası, sehpa,  ofislerde de çalışma masası, kitaplık veya konsol olarak tercih edilebilirsiniz.
Meşe, Dişbudak, Çınar ve Kestane ağaçları da tercih edilebilecekler arasındadır. Sert ağaçlardan olan meşe ve dişbudak ağaçlarının rengi çok açıktır. Ceviz gibi daha koyu renkli ağaçlara nazaran farklı harelere sahiplerdir.
Doğal ahşap kullanılarak birçok tasarım yapılabilmektedir. Tv üniteleri, konsollar, kitaplıklar, banyoda lavabo altlığı, lambaderler, sarkıt lambalar, ayna, servis tabakları ve ahşap duvar tasarımları olarak iç dekorasyonun birçok alanında kullanımını görmekteyiz. İnsanların doğaya ve eskiye olan özlemi dekorasyonda da eskiye yani doğallığa dönüş yapmayı sağlamıştır. Bu nedenle doğal ahşap ürünlere olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Siz de eğer doğal tasarım ürünleri evinizde görmek istiyorsanız kütük ağaç masalardan beğenmekle işe başlayabilirsiniz.
Doğal ahşap masa alırken dikkat edilecek hususlar;
  • İç mekânda kullanılacak masif tasarımların yapımında kullanılan ağacın nem oranını mutlaka düşük, kuru ağaç sınıfında olması gerekir. Mümkünse kurutma işleminden sonra nemi alınan ağaç kütüklerinin belirli bir zaman iklimlendirme odalarında beklemesi ahşabı uzun süre kullanabilme açısından önemlidir. Aksi durumda ahşapta zamanla dönme-çatlama gibi şekil bozuklukları oluşacaktır.
  • Ahşap masaların ve sehpaların yüzeyine uygulanan cila işlemi doğal olmalıdır. Selülozik esaslı cila uygulamaları sağlık açısından sakıncalıdır.
  • Masa yapımında kullanılan ağacın bakteri barındıracak özellikte olmaması gerekir.
  • Ağaç canlı bir malzemedir ve yıllık bakımlarını yapmanız gerekmektedir.
  • Doğal ağaç materyalleri direkt olarak suyla temas ettirmemeye özen gösteriniz.


13 Nisan 2016 Çarşamba

Ahşap Metal Garaj

Ahşap-Metal Garaj

Garaj, otomobil ve benzeri taşıtların konulduğu, araçları güneş ışınlarından ve her türlü hava şartlarından koruyan yerdir.

Garaj ürünü; yapı içlerinde veya binalara bağlanmış olan ya da bağımsız olarak tek başına yapılabilmektedir. Çatısı kapalı izolosyonlu, tente/branda uygulamalı veya polikarbonat uygulamalı olarak tercih edilebilmektedir.

Garaj ürünü, müşteri isteğine bağlı olarak ahşap veya metal malzemelerden tasarım ve üretimi yapılabilmektedir.

Ahşap Garaj ürünlerimiz genellikle ithal çam ağaçlarından imal edilmektedir. İsteğe göre özel Afrika ağaçlarından da (sapelli, ıroko, vb.) yapılmaktadır. Fırınlanmış olarak nem oranının %12-16 arasında tercih ettiğimiz ithal çam ağacı isteğe göre kahverengi ve yeşil emprenye edilerek ağacın mantar ve böcek istilasına karşı uzun yıllar koruyucu görev görmesi sağlanır. Ayrıca en iyi ahşap dış cephe boyalarıyla da istenilen renkte boyanıp ahşabın UV ışınlarından ve olumsuz hava koşullarından uzun yıllar korunması sağlanır.

Garaj ürünlerimiz istenilen ebatlarda özel proje ve tasarım çalışması yapılarak, müşterilerimizin beklenti ve isteklerine en uygun koşullarda sunulmaktadır.

Garaj malzemelerimiz, müşterilerimizin istekleri doğrultusunda tasarımlarına uygun olarak atölyede hazırlanır. Yerinde montajı yapıldıktan sonra son rötuş boyası yapılır.

Garaj ürünlerimizde  seperatör veya payanda gibi farklı direk elemanları ile tercihinize göre kombine edebilirsiniz.







































28 Ocak 2015 Çarşamba

Ahşap karkas yapılar ve restorasyonlarında İnşaat mühendislerinin rolü-2

Pratikte koruma konusu başta belediyeler olmak üzere farklı kurumlardan, yapılı çevrenin oluşumuna katkıda bulunan her türlü meslek grubunun uygulama alanı içinde yer alır. Günümüzde sadece plancı, sanat tarihçisi, mimar ve arkeologların mesleki ilgi alanıyla sınırlı görülen bu konu, mühendislik bilimlerinden, kimyacılara, biyologlara, hukukçulara ve işletmecilere kadar pek çok disiplinin katkısını gerektirir. Bu gruplar içinde inşaat mühendislerinin konumu kuşkusuz çok özeldir.
İnşaat mühendisleri bu yapıların bakım, onarım, sağlamlaştırma ve statik açıdan değerlendirilmelerine yönelik konularda bilgi ve karar üreterek sorumluluk alırlar. Yasal açıdan bir yapının statik yeterliliği ile ilgili imza yetkisi de sadece inşaat mühendislerine aittir. Bu süreç inşaat mühendislerinin, bir yapının olduğu gibi yerinde tutularak korunmasından, kısmi müdahalelerle onarımına kadar farklı koruma uygulamaları için teknik bilgi ve deneyime sahip olmalarını gerektirir.
Halbuki ülkemizde inşaat mühendislerinin eğitim ve uygulama sürecinde daha çok betonarme yapım tekniği konusunda uzmanlaştıkları; geleneksel ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda piyasa koşullarında taleplerinde az olması nedeni ile daha sınırlı bir deneyime sahip oldukları bilinmektedir.
Bu durumun en önemli nedenlerinden biri kuşkusuz inşaat mühendisliği eğitiminde geleneksel yapım tekniklerinin kapsamlı bir biçimde yer almamasıdır. Bazı bölümlerde ahşap karkas sistemlerle ilgili seçmeli dersler verilmekle birlikte(3), korunması gerekli kültür varlığı olarak tanımlanan ve günümüz tekniklerinden farklı özelliklere sahip geleneksel yığma ve özellikle ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda inşaat mühendisliği disiplininde uzmanlık veren kurumlar mevcut değildir. Yüksek lisans düzeyinde Restorasyon eğitimi veren kurumlar(4) ise bu programları genellikle mimarlara yönelik olarak sürdürmektedirler.
Yukarıda da değinildiği gibi, ülkemizdeki yasal mevzuat gereği bir yapının statik açıdan sağlamlığı, hukuki tanımı ile “maili inhidam” durumunda olup olmadığı konusunda ki karar yetkisi inşaat mühendislerine aittir.
İnşaat mühendisleri tarafından hazırlanan statik proje ve uzmanlık raporları statik açıdan “maili inhidam” durumunda olan bir tarihi kültür varlığının yıkılması ve tescil kararının iptali ile ilgili kararlarda yasal dayanak olarak kabul edilmekte, bu durum inşaat mühendislerine “kültür varlıklarının korunması konusunda” da özel bir sorumluluk yüklemektedir. Mevcut yasal sürecin gereği olarak Koruma Kurulları kültür varlıklarının korunması konusunda ki yetkilerini İnşaat Mühendisleri ile paylaşmaktadırlar.
Mevcut süreç inşaat mühendislerinin, bir kültür varlığının korunması için günümüzde var olan tüm teknik olanakları bilerek, değerlendirerek ve kullanarak ilgili statik proje ve raporları hazırladıklarını, kültür varlığının özgün malzemesi ve yapım tekniği ile korunması konusunda maksimum duyarlılık gösterdikleri varsayımı üzerine dayanmaktadır.
Tarihi bir yapının statik özelliklerinin saptanması ile ilgili Koruma Kurulları’nca yapılan istemlere koşut olarak(5), inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporlar genellikle yukarda tanımlanan duyarlılıktan uzak, yapıya ilişkin bir statik proje ve araştırmaya dayanmadan hazırlanmakta, rapor sonunda karara esas oluşturacak ve  hukuki açıdan da geçerli olan “maili inhidam” durumunu ve olası riskleri içermemektedir.
Bunun temel nedenlerin biri inşaat mühendislerinin yüklendikleri sorumluluğun farkında olmadan, yapının o anki genel kondisyonuna ve var olan ahşap yapılara ilişkin genel yargılara dayanarak görüş üretme eğiliminde olmalarıdır. Ya da yapıyı sadece var olan bir stok olarak gören ve onarımını maddi açıdan ekonomik görmeyen bir bakışla bu tür kararlar üretilmektedir.
Korumanın anayasası olarak tüm dünyada kabul edilen ve hala geçerliliğini koruyan Venedik Tüzüğü’ne göre (1964) bir yapının ya da eserin korunması, o yapının taşıdığı tüm mimari ve teknik özellikleri ile var olan  özgün yapım tekniği ve malzemesinin yerinde tutulması demektir. Yapının özgün malzemesi ile korunması, yapıda zamanın oluşturduğu “Patina”nın da korunması, izlenilmesine olanak sağlanması demektir.
Her hangi yapının kondisyonuna ve kültürel değerine bağlı olarak, yapıya yapılacak müdahaleler dolaylı koruma/bakım(6), konsolidasyon, basit onarım, restorasyon, sağlıklaştırma ve yeniden yapım gibi farklı koruma tutumlarını içerebilir. Onarım sırasında bu müdahale biçimlerinden hangisinin yapı açısından en doğru seçim olduğuna o yapı ile ilgili çalışan uzmanlar (mimarlar, sanat tarihçileri, mühendisler, vb) karar verir. Bu kararların üretim sürecinde maliyet hiç bir zaman birinci etken değildir. Önemli olan yapının bir kültür varlığı olarak özgün niteliklerinin korunmasıdır.
Oysa inşaat mühendisleri tarafından hazırlanan raporların (akademisyenler de dahil) çoğunda bazı teknik sorunlar sıralanmakta, sonunda ise genellikle ...bu veriler ışığında, ekonomik açıdan söz konusu yapının onarımının uygun olmadığı ve yapının kültür varlığı özelliği taşımadığı ve yıkılmasının uygun olduğu(7),... gibi yorumlar bulunmaktadır. İnşaat mühendislerinin kendi mesleki alanının dışına taşan bu yorumlara dayanarak, mal sahipleri de söz konusu yapının tescil kaydının düşürülmesi talebinde bulunmaktadırlar. Bu raporların iyi niyetle hazırlanmış oldukları varsayılsa bile, inşaat mühendisleri, mal sahipleri ve bazı koruma kurulu üyelerinin “bir yapının yıkılması ile tescil kaydının düşürülmesi arasında gerek mevzuat gerekse koruma ilkeleri açısından doğrudan bir ilişki olmadığı konusunda” bilgilendirilmeleri gereklidir.
2863 (1983) nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun, “Koruma Kurullarının Görev, Yetki ve Çalışma Şekli” ile ilgili Madde 57’de (17.6.1987 tarihli ve 3386 sayılı kanun ile değişik) “Koruma Kurulları, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde olmak kaydıyla aşağıdaki işleri yapmakla görevli ve yetkilidir” şeklinde açık bir hüküm vardır. Tescilli yapılar ve onarımları ile ilgili Koruma Kurullarının uymakla yükümlü oldukları Yüksek Kurul İlke Kararları ise son derece açıktır. 5.11.1999 tarihli ve 660 Nolu, “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları” hakkındaki ilke kararının “Yok Olan Tescilli Yapılara İlişkin İşlemler “ başlıklı dördüncü maddesi aynen şu şekildedir:
“Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen yapıların herhangi bir şekilde (yıkılmaları, yanmaları, koruma kurulundan izin alınmadan yıktırılmaları vb.) yok olmalarına sebep olanlar hakkında ceza mahkemelerinde yasal soruşturma açılmasına, Bu soruşturma sonucu yargı organlarınca verilen kararlar, kişisel yükümlülüklerle ilgili olduğundan, taşınmaz kültür varlığının korunmasına yönelik işlemlerin devamlılığını etkilemeyeceğine, bu nedenle soruşturma nedeni olan eyleme konu taşınmaz kültür varlığıyla ilgili alınmış koruma kurulu kararlarının geçerli olduğuna, ayrıca ilgili Yasaların hükümlerine göre işlem yapılmasına, Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesi gerekli olmasına rağmen, tescil aşamasından önce herhangi bir nedenle yok olan yapılar için; bu ilke kararındaki “I-Müdahale Biçimleri”nin 3. maddesindeki Yeniden Yapma koşullarının geçerli olduğuna, .... karar verildi”.
Görüldüğü gibi bu ilke kararı, tescilli veya tescil işlemi tamamlanmamış ancak kültür varlığı olarak değerlendirilen bir yapının her ne sebeple olursa olsun yıkılmasının, bu yapının tescil kaydının düşürülmesine neden olmayacağını açıkça ifade etmektedir. Bu statüde olup yıkılan bir yapı için referans verilen, aynı ilke kararının “I-Müdahale Biçimleri”, 3. Maddesindeki “Yeniden Yapma” koşulları ise şöyledir:
“Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikler taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından eldeki mevcut belgelerden (yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün yazılı sözlü,
görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulamasının koşulsuz sağlanmasına, Ancak uygulama gerçekleşinceye kadar parsellerde her türlü inşai ve fiziki müdahalenin yasaklanmasına (otopark, fuar, sergileme) yeni bir işlev ile kullanma ve aynı parselde tescilli yapı yerinde veya diğer boş alanlarda başka yeni yapılaşmaya izin verilemeyeceğine, Tüm bu uygulamalar için koruma kurulu kararının alınması gerektiğine,....”  
Uluslararası çağdaş koruma ilkeleri ile tümüyle uyumlu bu ilke kararının amacı tescile değer görülen herhangi bir yapının var olan özelliklerinin özgün hali ile korunmasını sağlamak ve söz konusu yapı her hangi bir sebeple yıkılırsa, bu yapının tüm özellikleri taşıyan kopyasını (replika) üretmektir. Bir kültür varlığının kopyasının üretilmesinin çok farklı nedenleri olabilir. II. Dünya savaşı sonrasında Varşova gibi Avrupa’daki pek çok kentin eski merkezinin savaştan önceki haline uygun olarak tekrar
üretilmesi (reconstruction), savaşın anılarını silmek ve toplumun moral değerlerini yükseltmek amacını güdüyordu. Michelangelo’nun Floransa’daki David heykelini hava kirliliğine karşı korumak için heykelin aslı, kentte adına yapılan bir müzeye taşındı, bulunduğu meydana ise bir replikası yerleştirildi. Böylece özgün eser uygun çevre koşullarında korunurken, eserin meydana katkısının sürekliliği de sağlanmış oldu. Bu tür uygulama örnekleri kuşkusuz çoğaltılabilir.
Türkiye’deki koruma pratiğinde İnşaat Mühendislerinin, daha çok ekonomik fizibilite öngörüleri ve ahşap yapılara karşı olumsuz tutumlarla hazırladıkları ve genellikle teknik açıdan yetersiz olan bu raporlara dayanarak “maili inhidam” gerekçesi ile yıkılan ahşap yapı sayısı giderek artmaktadır. Bu türdeki yapılardan dava konusu olan örneklerde, karara katkıda bulunan her taraf için olumsuz sonuçlar ürediği bilinmektedir. Yazarında bilirkişi olarak görev aldığı ve daha önce basına yansıdığı için (Cumhuriyet Gazetesi) burada aktarılmasında sakınca olmayan Latife Hanım Köşkü bu örneklerden biridir.
İstanbul Ayazpaşa’da bulunan köşkle ilgili, uzun yıllar süren “çabalarla” yıkım kararı alınmış, yerine yapılacak yeni bir apartman projesi ilgili kurul tarafından onaylanmış, daha sonra mahalle sakinleri tarafından açılan bir dava ile yapının yıkımdan önce “maili inhidam” durumunda olmadığı saptanmış ve yıkım kararı verenler hakkında hem kamu davası açılmış ve hem de bu kişilere meslek odaları tarafından belli sürelerle meslekten men cezası verilmiştir. Söz konusu inşaat ise 7 yıl süren davadan sonra durdurulmuştur. Sonuçtan genel olarak kimsenin yarar sağlamadığı söylenebilir. Büyük rant sağlayacak olan mal sahibi, tamamlanma aşamasında olan yapıyı durdurmak zorunda kalmış ve yasal olarak yeni çözüm üretene kadar o parselde hiçbir fiziki müdahale yapamaz duruma gelmiştir. 7 yıl süren dava sırasında ve yıkımla, yeniden yapıma harcadığı kaynakları geri alması mümkün değildir. Pek çok meslek adamının sicili bu dava sonucunda yara almıştır. Devlet yıllar süren davalarla uğraşmış ve hepsinden önemlisi Latife Hanım köşkü yok olmuştur.
Bu gibi örneklerden yola çıkarak, ürettikleri kararlarla kurullara yön gösteren inşaat mühendislerinin tarihi yapılarla ilgili olarak daha duyarlı davranmaları gereği çok açıktır. Özellikle her ne sebeple olursa olsun tescilli bir yapının yıkımının onun aynı şekilde yeniden üretimini gerektirdiğini bilerek, bu yapıların nasıl korunabileceği konusunda detaylı inceleme yapmaları ve teknik raporlarını buna göre hazırlamaları gerekir. Aksi halde sözde ekonomik gerekçelerle üretilen kararlar, aynı malzeme ve teknikle yeniden yapım koşulunda daha yüksek maliyetlerle yeni yapı üretimine sebep olacaklardır. Bu da ne korunması gerekli eser, ne mal sahibi nede ilgili uzmanlar açısından bir kazanç sağlamaz.
Neler Yapılabilir?
 Yukarıda aktarılmaya çalışılan sorunlar bağlamında Türkiye’nin, pek çok konuda olduğu gibi restorasyon ve koruma etkinlikleri açısından çok başarılı bir sicilinin olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak önemsiz ya da tekil görülen sorunları aşamalı olarak çözmek, her konuda olduğu gibi bu konuda da çağdaş ölçütleri yakalamaya çalışmak durumundayız. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olan Türkiye’nin 1980 yılında Avrupa Konseyi tarafından üretilen “Mimarlar, Şehir Plancıları, Inşaat Mühendisleri ve Peyzaj Mimarlarının Uzmanlık Eğitimi Üzerine Öneriler”i içeren metne koşut olarak, (CE, 15 Dec. 1980, Recommendation no: R(80) 16, Madran, Özgönül, 1999:238-241), koruma alanında en azından eğitim görmüş teknik uzmanlar olarak, ortak çözümler üretmek zorundayız.
Bu yazıda aktarılan inşaat mühendisleri ile ilgili sorunlar bağlamında yapılması gerekenleri ilgili kurumlarla, disiplinlerin bir araya gelerek tanımlaması gereklidir. Bu ortama veri oluşturmak üzere, restorasyon disiplini açısından kısa ve uzun erimde yapılması gerekli çalışmalar şu şekilde tanımlanabilir.
Koruma açısından ülkemizde bugün katkıları henüz tam olarak tanımlanmamış olan pek çok disiplinin (kimyagerler, biyologlar gibi) yanında, inşaat mühendisliğinin vazgeçilmez bir önemi vardır. Bu disiplinin öncelikle koruma konusunda eğitimi sağlanmalı ve eğitimli uzmanların farklı kurumlarda yer almaları (Koruma Kurulları da dahil) olanaklı kılınmalıdır. Bu bağlamda öncelikle restorasyon eğitimi veren kurumların programlarını mimarlar dışında disiplinlere açmalarını sağlanmalıdır.
Bu uzun vadeli erime koşut olarak, Inşaat Mühendisleri Odası’nın kendi mesleki alanına giren koruma konusunda üyelerini eğitmek amacı ile seminer, kurs vb. programlar üretmesi, en azından ilgi duyan mühendislerin desteklenmesi açısından yararlı olacaktır.
Bu süreçte ise İnşaat Mühendisleri Odası’nın korunması gerekli kültür varlıklarının özel koşullarını dikkate alarak bu yapılarla ilgili görüş oluşturabilecek; koruma mevzuatı, geleneksel yapım teknikleri ve restorasyon konularında kişisel seçimleri ile uzmanlaşmış ve sayıları bugün için oldukça sınırlı olan uzman inşaat mühendislerini saptaması ve bu kişilerin koruma ile ilgili konularda danışmanlık, bilirkişilik vb. hizmetleri vermesini sağlamalıdır. Kendi içinde pek çok alt uzmanlık alanına sahip İnşaat Mühendisliği’nin koruma alanında da uzmanlaşmış bir alt grup oluşturması gerekir. Bu grubun tanımlanması ve bunların yetkili kılınması için ilgili meslek odaları somut adımlar atmalı, her hangi bir inşaat mühendisinin koruma konusunda karar üretmesini olanak sağlamamalıdır. Öte yandan yine meslek odaları, kültür varlıkları ile ilgili konularda idari mahkelemelerde görev yapabilecek inşaat mühendislerinin koruma konusunda uzmanlaşmış kişilerden oluşmasını sağlamalıdır.
Bu çalışmalara ek olarak, koruma ile ilgili proje ve teknik raporlarda, inşaat mühendisleri tarafından yapılması gereken araştırmaların niteliğinin belirlenmesi gereklidir. Bu araştırmalar en azından yapıda stürüktürel bozulmaya neden olan elemanların belirlenmesini, deformasyonların tayinini, statik açıdan özelliğini yitirmiş elemanların hasarsız test yöntemleri ile tespitini ve bunların nasıl değiştirilebileceğini ya da kuvvetlendirilebileceğini içermelidir. Bu bağlamda inşaat mühendisleri tarafından hazırlanacak proje ya da raporlarda temel beklenti, yapının nasıl, hangi koşullarda onarılabileceğinin teknik olarak tanımlanmasıdır. ICOMOS Uluslararası Ahşap Komitesi (ICOMOS International Wood Committee) tarafından hazırlanmış olan “Tarihi Ahşap Yapıların Korunması Ilkeleri (Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings)” başlıklı tüzük temel veri olarak kullanılabilir (www.icomos.org/iiwc/charter.html.en).
Bu süreçte ise, Anadolu’da tescilli kültür varlıkları içinde sayısal olarak oldukça büyük bir grubu oluşturan ahşap karkas yapıların korunması konusunda yanlış örnek oluşturacak kararların üretilmemesi ve bu yapıların korunması için yukarda tanımlanan kaygı, gerekçe ve öneriler doğrultusunda Inşaat Mühendisleri Odası’nın kamu yararına çalışan bir meslek örgütü olarak katkıda bulunması ve koruma konusunda kamu adına sorumluluğu paylaşması gerekir.
(*) Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi
(1) Toplam 5606 adet sit alanının türlerine göre dağılımı şöyledir:Arkeolojik Sit Alanı: 4273; Doğal Sit Alanı:717, Kentsel Sit Alanı: 164, Tarihi Sit Alanı: 118, Diğer Sit Alanları: 334 adet.
(2) Toplam 56 376 tescilli yapının adet türlerine göre dağılımı şöyledir: Sivil Mimarlık Örneği: 35 464, Dinsel Yapılar: 5 796, Kültürel Yapıla: 5 774, Idari Yapılar: 1 533, Askeri Yapılar: 665, Endüstriyel ve Ticari Yapılar: 1 560, Mezarlıklar: 1 793, Şehitlikler: 178, Anıt ve Abideler: 268, Doğal Varlıklar: 2 352, Kalıntılar: 959, Korunmaya Alınan Sokaklar, 34 adet.
(3) Ülkemizde ahşap yapılarla ilgili literatür incelendiğinde bu durum somut olarak algılanır. Ahşap yapılarla ilgili Türkiye’deki üniversiteler tarafından yapılmış yayın hemen hiç yoktur. Daha çok teknik okullar için hazırlanan ders kitapları ise Anadolu’daki ahşap geleneğini içermez, daha çok Avrupa’da geliştirilen yeni ahşap teknolojisini aktarırlar.
(4) ODTÜ, ITÜ, MSÜ, Yıldız, DEÜ, IYTE gibi üniversitelerde mimarlara yönelik restorasyon programları bulunmaktadır.
(5) Bu gözlemler yazarın Ankara Kültür ve Tabiat Karlıkları Koruma Kurulu üyeliği ve konuyla ilgili bilirkişilik yaptığı dava dosyalarına dayanarak aktarılmıştır. Bu yazının amacı gereği referans verilen ilgili teknik raporlara ve dava konularına ilişkin detaylı bilgi burada verilmemiştir.
(6) Dolaylı koruma/bakım: çevre koşullarının kontrolü; konsolidasyon: var olanın olduğu gibi dondurulması; restorasyon: kapsamlı onarım; sağlıklaştırma: sınırlı müdahalelerle yapıya çağdaş gereksinimleri karşılayacak donanımların eklenmesi; yeniden yapım: reconstruction / reproduction.
(7) Burada özetlenen ve farklı yazı karakteri ile metinden ayrıştırılan görüşler her hangi rapordan doğrudan alıntı değildir. Ancak Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na 2001 yılı içinde, Kastamonu’daki iki adet kültür varlığı konut ile ilgili olarak Ankara’daki bir üniversitenin İnşaat Mühendisliği öğretim üyeleri tarafından hazırlanan bir rapor ile, yine Kastamonu’da görev yapan bazı inşaat mühendisleri tarafından gönderilen raporlardaki ifadelerden özetlenerek aktarılmıştır. Yazının amacı gereği bu raporlara doğrudan referans verilmemiştir. Ancak ilgili raporlara AKTVKK, Büro Müdürlüğü arşivinden ulaşılabilir.




kaynak: Neriman Şahin Güçhan

Kaynakça:
ALTABAN, Ö., 1987. “Kent Formunu Belirleyen Faktörler”, Ankara 1985’den 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi, EGO Gn. Md., Ajans Iletim, Ankara, sf. 7-15.
DOWRICK, D.J., 1990. Earthquake Resistant Design: for Engineers and Architects, Wiley Pub. (2.Ed.),
Chichester.
http://www.icomos.org/iiwc/charter.html.en; ICOMOS International Wood Committee, Principles for the Preservation of Historic Timber Buildings.
MADRAN, E., ÖZGÖNÜL, N., 1999. International Documents Regarding the Preservation of Cultural
and Natural Heritage, METU, Faculty of Architecture Press, Ankara, pp: 238-241.
MALHORTA, S.K., RITCHIE,R.A.G., 1980. “Behavior and Reliability Analysis of Nailed Timber Connections Under Cyclic Loads”, International Conference on Engineering for Protection from Natural Disasters, Asian Institute of Technology, Bangkok, pp. 261-271.
ÖZTIN, F., 1994. 10 Temmuz 1894 Istanbul Depremi Raporu, TC Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı, Afet Işleri Gn. Md., Deprem Araştırma Dairesi, Özyurt Matbaacılık, Ankara.
ŞAHIN GÜÇHAN, N., 2001. “Türkiye’de Geleneksel Ahşap Karkas Konutların Deprem Dayanımı üzerine
Gözlemler”, Cevat Erder Armağanı, ODTÜ, Ankara (yayınlamamış bildiri).
TAKEYAMA, K., HISADA, T., OHSAKI, Y., 1960. “Behavior and Design of Wooden Buildings Subjected to
Earthquake”, Proceedings of the 2 nd. World Conference on Earthquake Engineering, Tokyo, Cilt:
III,sf. 2093-2111.
UZSOY, Ş.Z., ÇELEBI, M., 1970. 28 Mart 1970 Gediz (Kütahya) Depremi ve Yapılarda Meydana Getirdiği Hasarlar, ODTÜ, Ankara.